Pat Sesi
‘PAT’ SESİ
Çete reisi yarım saattir sofra başındaydı. Koyu gölgeli bir çınar altında on yedi kişi mola vermişti. Çete reisinin duyduğu, üçüncü ‘pat’ sesiydi. Her pat sesinde kuzubudu tutan elini bağdaş kurduğu sağ dizine dayamış, derin derin solumuş ‘tövbe estağfurullah’ çekmişti. Üçüncü pat sesinde sol kaşını hafifçe kaldırarak karşısındaki çeteye baktı. Adam yekinip arkadaki kayaya doğru koştu. Bir dakika sonra tüfeksiz, fişekliği çapraz bağlı başka bir çeteyle geri geldi. Bu, daha bir buçuk ay önce çeteye katılan Kara Yaşar’dı. Toy çeteyi omuzlarından bastırıp yere, reisin karşısına diz çökertti. Kara Yaşar bir dizini iyi bükemediğinden biraz öne abandı. Topal diziyle bir somun ekmeğin üstüne basıverdi. Reis birden ‘bre kapçıkâzlı, ekmeğe de mi basarsın’ diye kükredi. Kara Yaşar öyle bir toparlandı ki, sağlam bir adam öyle hızlı hareket edemezdi.
-Bre densiz, çete başı yanında emze patlatılmadığını bilmez misin?
-Affet Reisim! Nerden bileyim. Vallâ billâ bilmeden...
-Çete dergâhı oyun yeri midir be!
-Kusuruma bakmayın. Çekirdekleri yoktu, patlatıvereyim dediydim. Tövbe bir daha olmaz.
-Râşit, akıllandır hele bakalım. Hürmet nedir, bir görsün.
-...
Zavallı Yaşar iki büklüm af dileniyordu. Reis başka konuşmadı, yine sol kaşını hafifçe oynattı. Raşit çeteyi kaldırdı. Yere yatırıp dipçiklemeğe başladı, yerlerde sürüdü. Kanaat getirince bıraktı. Yaşar kasığına da darbe yemişti. Sürünerek vardığı ilk çalının dibinde abdest bozdu. Neydi bu başına gelen? Yine de iyi atlatmıştı. Daha geçen gün, kuşa sıkıp domuza diye yalan atan birine otuz değnek vurulmuştu.
Çekirdeği düşmüş üç mermi patlatmıştı. Ne vardı bunda? Boşa mermi sıksa cezayı hak ederdi. Alında mermi sıkıntıları da yoktu. Peki, neden bu kadar kızılmıştı? Yemek sırası -eğer âlem değilse- havaya mermi döşemek affedilir şey değildi. Ama onunki... O koca kaya ardından ‘pat’ sesi duyulmazdı bile. Üstünde daha fazla durmadı. Ona revâ görülen bu ceza çok zoruna gitti. Yeni çeteydi ama mertliği, âdab-ı erkânı bilirdi. Sol dizindeki sakatlık da bu yüzdendi. Kardeşini döven birinin üzerine silahsız varmıştı. Herif eski kabadayılardandı. Yine de adamın iki dişini kırabilmişti. Ama dizine yediği mermi yarası geçmek bilmemiş, adı topala çıkayazmıştı. İki yıl önce de kardeşi adamı vurmuştu.
Sırada iki değirmen daha vardı. On yedi kişi atlanıp mola yerini terk etti. İlk köydeki mandıra iyi haraç vermişti. Yatsı vakti iyi bir ziyafete oturmuş, geceyi orada geçirmişlerdi. Ertesi gün öğle üzeri Selvi Köyü’ne vardılar. Kendileri gelmeden haberleri ulaşmıştı. Köy boşalmış gibiydi. Doğru değirmene gittiler. Sahibi yoktu. Aslında beklemesi gerekirdi. Kapıyı kırıp içeri girdiler. Mola için yayılıp atlara arpa saçtılar. Üç dört çeteci çaya yıkanmaya indi. İkindi sonrasıydı ki Vezir Üsmen göründü Ama çok geç kalmıştı. Değirmen kapalı bile olsa, haberlerini alınca hemen koşması gerekirdi. Reis hiç acımadı. Oysa, kaç yıldır adam onlara kapısını açmıştı. Sol elini iki kaya arasına sokturup çevirtti. Adamcağızın çığlığı bütün ovayı inletti. Kara Yaşar başını yana verip bakmadı. Korktuğundan değildi, kan da tutmazdı. Ama herife bu eziyet revâ değildi. Kendisi bugüne kadar üç kişi vurmuştu, din iman bilirdi gene de. Vezir Üsmen çok kötü durumdaydı. Eli gitmişti, elsiz can ne işe yarardı? Korkacağı kalmamıştı artık. Bu hainlik adamı çileden çıkardı. Değirmeni çetenin yataklık yeriydi, on iki yıldır hizmet ederdi. İki saat gecikti diye yapılan bu eziyet ve kan pıhtısı gibi olan elleri adamı deliye çevirmişti, beddualar ediyordu.
-Bre kadir bilmez âhh... Canımı al canımı...
-...
-Yüreğin varsa haa! Uuy anam, uuy elim...
-...
-Seni köpek tüylü... Seni emze düşmanı, ödelek kâfir...
-...
-Cümle âlem bilir senin emze patlamasıyla işediğini be...
-...
-Yaktın benii... Al parmaklarımı ye be... Uyy anamm...
-...
Reis dayanamayıp çekti filintasını, Vezir Üsmen’in karnına beş tane mermiyi boşaltıverdi. Adam yere yığılıp kaldı.
Kara Yaşar görüp duyduğundan afalladı. Diğer çeteler de yapılanı beğenmemişti. Çoğu mert delikanlıydı. Destursuz değirmenden çıktılar. Kara Yaşar o gece reisin köyünden Deli Arif adında kendi yaşındaki genç bir çeteyi minnet rica konuşturdu. Kart çetecinin sırrını öğrendi.
Deli Arifin dediğine göre, reis daha delikanlıyken silahtan çok korkarmış. Kendi nişanında bile herkese av tüfeği attırmış Barut bitince emze atılmaya başlanmış. Bir ara Sağdıcı Bahri’nin elindeki tüfek ateş alıvermiş. Tam da reisin omuz başında. Boş bulunmuş tabiî... Olan da ondan sonra olmuş. Hem de düğün alayının orta yerinde. Reis ilk önce kızarıp bozarmış, sonra koşarak alaydan kaçmış. Kalktığı yere bir baksalar, ıslak! Rezalet ki, huzurdan ırak... Köye bir daha uğramamış. Harp çıkınca askere gitmiş. Sonra asker kaçağı olmuş. Şimdi bu diyarda çeteciliğe başlamış. Hakkında dört tane vur emri çıkmış. Adamın silah sesine bir gıcığı yokmuş ama, emze sesi duyunca, delirirmiş.
Reisin geçmişini öğrenen Kara Yaşar bu rezil heriften, yaptıklarını sormaya yemin etti. ‘Bunca zamandır böyle âdi birinin peşinden gitmişim’ diye de kendine kahretti.
Değirmende üçüncü geceleriydi. Gece yansı yavaşça yerinden doğruldu. Daha önceden hazırladığı çekirdeksiz fişeğini mavzerine sürdü. Reis kapı önü nöbetçisi dikmezdi. Diğerleri yolağzında laflaşıyordu. Yavaşça yürüyüp binanın içine girdi. Çete başı şilte üzerine serilmiş sesli sesli horluyordu. Namluyla bu uyku yığınını dürttü. İkincide adam kımıldadı, ardından uyandı. İlk önce bir mana veremedi. Sonra bir şeyler sezinler gibi oldu. Beş dolumluk tabancasına uzanmak istedi. Silahı Kara Yaşar’ın kuşağında gördü.
-Ne oluyor ülen... bu ne utanmazlık be!
-Vallâ vurduracâm seni... Bana nasıl silah çekersin sen.
-...
-Ben, senin reisin değil miyim...
-...
-O meseleyse, değmez be Topal.
-...
Kara Yaşar acele etmeden, mavzerin namlusunu adamın omzuna yasladı.
-Sana çekirdeksiz bir fişek hazırladım.
-?
-Korkma, seni öldürmeyeceğim.
-...
Sonra, tetiğe dokundu. Çok şiddetli olmayan bir ‘pat’ sesi duyuldu. Fakat bu ses herkesin içeri doluşmasına yetmişti. Hepsi kulağı açık uyurdu. Birisi feneri yaktı, sonra öylece kalakaldılar. Gördüklerine hem şaşırmış, hem de tiksinmişlerdi.
Koskoca çete reisi yatakta ağlıyordu. Uzun beyaz donunun önü ıslanmıştı. Bu vicdansız ama insan sarrafı adamlar iki gün öncesini hatırladı. Vezir’e kıyması hoşlarına gitmemişti. Söylentiyi de az buçuk biliyorlardı.
Kara Yaşar konuşmadı. Kimseye bakmadan, elindeki boş mavzerle yürüdü, kapıdan çıkıp atına bindi, fakat sürmedi; bekledi. Diğer on beş adam beş dakikada hazırlandı. Atlanıp peşine takıldı. Reisi silahı ve atıyla öylece bırakmışlardı. Karşı tepeye vardıklarında, değirmenden yana tek bir silah sesi geldi. Başka zaman, bu ses onları sipere yatırırdı. Ama şimdi, arkalarına dönüp bakmadılar bile. Atlarını sürmeye devam ettiler.
Osman Kibar