Aldanma Ki Şair Sözü Elbette Yalandır..

Hüseyin Emre Sezgin tarafından yazıldı. Aktif .

 

“Milenyumluk mevzuda iksar-ı kelam etme cür’eti; pek tabii ki adi bir çıranın üzerine vazifeydi.”

Vejetaryenler az öte çekilsin!.. dedi biri..

Bak en dürüst fecrin gözünü diktiği nazarım; 
Unuttun hikayeni, ama rahatla, çoktur tekrarım..

Nefes alıp veren her insan, ilahi terennüme koşulu bir enstrüman.. diyerek başladı bu dedikodu ziyafeti..

Her mevcudat, musikiden bir cüz, melodilerin bir kabinde yoğunlaştırılmasıyla vahdet bulan bir vücut.

Sen de, ben de.. ve dahi o da.

Hepimiz bu kafada yaratıldık.

Biz tanrısal çalgılarız.

Ve şüphesiz Rabb en muhteşem kompozitör.

El-Kebir olsa da, haddini bilmez fazıl değil.

O ki en kral bestekâr, en polimat güftekâr..

Bak.. Allah tecelli eder; Celâl olur, Cemâl olur.

Settâr tecelli etsin istersin bazen, sırası değildir.

Ha laf arasında; “ham meyvayız hala, koparmışlar dalımızdan..” buyuran MFÖ, devamında içinden şöyle demektedir;
“Zaman olgunlaştırmayacak bazılarını, çürütecek..”

Ey insan.. Girizgâhı hazmet ve dinle beni;

Evvela; sen de Hayyam gibi, O’nu bir çalgının notasında arayacaksın, kaçarın yok.

Öğren; en nadide enstrüman, en kıymeti bilinen değildir.

Zira dünya, İMÇ’den farklı da değildir; pop ve arabesk her zaman revaçta.

Bazı bazı da dıptıs dıptıs ilahiler kol geziyor, new age’i koluna takmayıp..

İsyan kıyıda köşede, ama had safhada..

İndie’lerse, açıkta pek tabii ki.. Facebook ne kadar ‘açık’ bırakırsa.

Hasılı cânım insan, demem o ki, yani, nasıl desem..

Eğer ki delikanlı bir müzisyensen, kap silahını, ilahi düdüğün hicaz peşreviyle başlattığı müthiş konser için hazırlanmaya başla.

Kainat, karavana maganda değil, mahir nişancı görmek ister, bunu bilerek tut nefesini.
Şahsına münhasır enstrümanını incelikle talim et ve ustalıkla ayarla bal damlayan sesini.

Hatırlatayım sana babanın hikayesini; terennüm, belli belirsiz bir tonla başlamaya devam etti hani, hafif tatsız bir ton tabii. Azbuçuk kavgalı gürültülü, İsmail YK müzikleri tadında belki.

“Kün” emriyle hiza istikamet alan dominolar, bu gün için dizilmişti. İnce bir çıt’la başladı seremoni..

Herkes sırayla gösterdi maharetini, atomdan feleklere kadar dansetti cümle kainat.

Tir tir titrerken, korktuğu başına, sıra ona geldi.. Bu; tabir-i caizse, “zurnanın zırt dediği yer..”di

Güvendiği çalgısını aldı koynuna, “Hazır mısın?” dedi, o da “Hazırım..” anlamında bir göz kırptı telleriyle ve..

İki billur el olup gönülleri okşayan sesler onlardan çağlamaya başladı.

Eee, Adem’in şovuna ebleh ebleh bakan melekler gibi kalakalmak, çok da olmaz değildir şu tıknefes ömürde. Neye güldüğüne de, neye acıdığına da dikkat et, benden demesi.

Adem ritme kendini kaptırmış, ezgiyle hemhal olmuştu ki; –program üzre-

İĞRENÇ BİR SES ÇIKTI..

Sükûn; sökün etti sahnenin tüm damarlarına..

“Mucize, Mevla’nın karamizahıdır.” diye mırıldadı şeytan. Kimden duydu, kim bilir..

Uğultular gökyüzünü tokatlayan güvercinler gibi çatçat vurmaya başladı çınlayan kulaklarına;

“Bazı aletler zorlu olur, zorlayabilir adamı.”
“Her enstrüman da herkesi sevmez. “
“Bilen de vaar, bilmeyen de..”

“Bir kere dokunsan teline sâz- derûnun
Bin türlü nevâzişle düzelmez asla..”

Hava bir anda eylüle kesti.. Hüzne bitişik evlerin müzmin kiracısı olan ay hani. Küçük ve büyük evrenlerin nişanlarını attığı hemzemin geçidi; ekserisi prematüre şair olan kaybedenlerin çay yudumladığı köy kahvesi; efkar farelerinin gezindiği antik, pasaklı yer şiltesi..

Sana eylülü anlatmaya gelmedim insan, konuyu dağıtma.

Beceriksizlik buhusu streç film oldu adeta, ve acuze kız kurusu gibi çullanıverdi zarif arife. Cadının ahtapotvari kollarıysa DNA sarmalından aparma teller gibiydi, uyarayım; hem elektrikli hem dikenlidir o “dokungaçlar”

Esas oğlanımızın çaresizlik ve zavallılık liginde play-off oynamaya hak kazandığı o an; mahlukatın ona acıdığı ve parmakla gösterip “çok şükür..” dedikleri o pis an; enstrümana, ustasına, şarkıya, bestekara, güftekara, orkestraya, seyirciye...daha nicesine kendini durduramayarak gürül gürül, ağız dolusu küfrettiği an..

Elleri yüzüne yapıştı, ve yüzünü sökmek istedi utançtan, biliyorum.

Bu lanetin petrol rengi örtüsünü çeken el, ağzı olsa şöyle derdi;

“Gönlünün en sapa köşesinde duvarın dibine çömmüş, dünyanın en saf sümüğünün ısladığı o düğümden beter bağlı kollarına cennet tokalı başını gömmüş, on on yaş döken bir küçük kız var; adı Sevgi. Çaktırma ama; duydum ki Sevgi en mahir estetik cerrahmış. Yüzsüzlük, kaderin değil.”

Şarkıya duyulan iştiyak; dirilişe yeter akçedir.
Ve mahcup tövbe, affedilmenin teminatıdır.

Hoş sesler çıkaramadığın muhteşem çalgılar olabilir.

Tatlı nağmeler yaratmaya muktedir insanlar da farklı aletleri “öttürmekte” zorlanabilir.

Takma kafanı, suç kimsede değildir.

Yaa hafızası nisyan ile malül, nisvan ile malüm insanım, işte böyle;

Bu kadim sahnede şimdi sıra sende,
Korkmaa, davul bile dengi dengine..

Online dergiler Online dergiler