Hüdayinabit

Hüseyin Emre Sezgin tarafından yazıldı. Aktif .

 

Güneş, uykuda yakaladığına daha bir sert vururmuş.

“Yeterince doğuya gidebilmeyi becerebilirsen eğer, batıya varabilirsin.”

Uyandığın anda sessiz bir patlamayla düşen horoz, bu..

Tecahül-i arif, cahilken daha kolaydır.

Sızlayan kapı otomatiğinin start vermesiyle; sağa sola birer selam, ve düş düşten yola, “Ey hayrete düşenlerin delili, delilim ol, delin olayım..” mırıltılarıyla akan bir emanetle..

Sen.. Homurtuyla yıkanan yüzdeki ilk çapak, Şirinler’den fırlamış veletlerin ezdiği ilk kola kutusu, burulup kapağı uçurulan ilk pet şişe, ilk açılan kepenk, edilen ilk sunturlu küfür, kapalı alanda çalınan ilk “klakson”.. Hatta sıkıcı bir romandaki ilk kısa çizgi..

İnsan.. İstediğin kadar inat et beyaz kalmakta güzel papatya, deney olsun diye mürekkep dolu vazoya konuldun sen.

Ama edebiyatı bırakalım efendim; O’ndan bir yaprak okumak için, gayrıdan bin yaprak unutmak gerekir imiş.

İlahi şutlanmanın müthiş hızıyla uzaklaşırken, duymakta giderek daha çok zorlandığın bir ses, seçebildiğin kadarıyla; “Ya ara dur, ya bulduğunu duyur.” diyordu. “Vardır elbet bir hikmeti..” deyip uymak icap eder ve adımlar birbirleriyle didişirken, ayak izleri kalpte belirir.

“Dem bu demdir, dem bu dem..”

Daima ıslak bir paltoyla terk edildiğin – ya da öyle sandığın- bu karakışta, bacaklarının yorgunluğu ancak görünmeyen, mütevazı bir çığla açıklanabilir. Başka da prangaya lüzüm ve o oranda tahammül yoktur zaten.

Eteklerini toplayan külüstür tramvayda akarken, hayatın duraklarını da dolaşırsın. Hızlanan zamanın güzel olsun/olmasın tüm görüntüleri flulaştırdığına hayıflanırsın. Oysa seneler boyunca bıkmadan bakabilirdin, şu küfürleşen kabadayılara, yada kikirdeşen çocuklara.. Aralarındaki fark, sadece zaman değil mi..

Kural iki: Simalarda semalar gizlidir..

Periskopunu külüstürün karnındakilere çevirdiğinde görürsün; insanlar, büyük bir zevkle bakmaktadır dev puntoların altında kalan garibanlara. Manşetleri kanayan kalemşörlerin gözü kara ızdırabı, sebebi meçhul bir sadizm midir?  Gazetesini düzeltmeyi “baş vurmak” yoluyla halleden emekli amcaya umut ışıldayan gözlerle bakarsın, bilmeden de olsa en doğrusunu o yapıyordur. Biliyor mudur yoksa..

Yorgunlukla “ıhlayan” emektar, ifrazatını boşaltır köhne bir durağa.. Bundan sonrası tabanvayla..

Neyse ki, bugün sloganlarla coşan topalların ortasına batıverdin.. Her zaman göremezsin kol kola girmiş topalları, ibretlik bir tezat oluştururlar; hem topal hem koltuk değneği olmanın “Görmeden inanmam ben..” diyen artistlere en sıkı cevabı..

Kırmızı.. Kırmızı ki gülün rengi, postnişin rengi, şehadetin, aşkın, vuslatın rengi.. Kimilerine göre tehlikenin, yasakların, ataletin rengi.

Ağızlardan fışkıran ateşlerin kucağında haykırılan, ziyadesiyle “ıslak” tepsilerde sunulan ham sloganlar konusunda bilmen gereken bir şey var; sürekli tekrar edilmek çoğu sözü çürütür ve çürüyen sözler kalpte toz, yelkende çamur olur. Bunu bilen bilge polis ağabeylerimizin tazyikli suları da sanırım iyi niyetlerinden. Adil olacaklarsa “lütfen, teşekkür ederim, özür dilerim, seni seviyorum, canım, cicim, bitanem, aşkım, hayatım..” diyenlere de aynını yapmalılar. Kılıçları kıskanıyor olmalılar ki, coplar da devlete gölgelik ediyor hayal meyal seçebildiğin kadarıyla..

Kaplumbağalara bulaşma delikanlı, arkaları sağlamdır..

Biber gazı fazla arabesk, ama müstehakız buna, gözyaşartıcı gaza gerek kalmadan ağlayabilmeliydik. Mosmor kesilen ruhların tükürdüğü kahkahalardansa, aşkla istenen bir şey bile sayabiliriz onları. Adem babamızın terekesinden kalan en enteresan miras, suçları bilakayd üstlenmek değil mi?.

Canhıraş bir şekilde gir cennet kapısı bozması avluya, ve soluk soluğa gömül kitaplara.. Bilumum gazların devası limon değil, kitap kokan parmaklardır çoğu zaman. Ama bu da gizli bir bilgi tabii. Söylenmeseydi, iyiydi.

Rehabilitenin sonlanmasıyla süngüler yürümeye başlar sırtında, anlarsın ki vakit demir alma vaktidir. Zira bir güzel sonunda gözlerini kapamış, ışıltısını kaybeden gök geceye kesmiştir.

Rücu ederken hep ninelerinin öğütlerini hatırla, ve tüm üç harflilerden kaç. Hatta aklına bile getirme onları, maazallah sen de onların aklına gelmeye başlarsın, ve saha avantajı maalesef bizde değil.

Maazallah, bir tutamlık ottan sırat gerilebilir.

Üzerine çektiğin mavi gömleğe güven.. Mavi ki, matem rengidir, ve uzak diyarlardaki Tamadalar bile matem sahibinden izin almadan iş yapamazlar.

Kapıdan girdin, gün bitti. Dövüldün, sövüldün, eblehleştirildin, karardın, yakıldın, paslandın, çürüdün.

Çok gezenin padişahı olduğu tek şey arza çıktı anlayacağın; suratından kazıyamadığın kerata sırıtışına rağmen.

Şeref madalyalarını kontrol eden bir kahramancasına yokladığın dudaklarında birkaç çentik var fazladan;

Kısa günün kârı, hiç fena değil…

Online dergiler Online dergiler