Rafadan Solcular

Said Doğrul tarafından yazıldı. Aktif .

 

Muhalif olmak çekicidir; öteleyen, önemsemeyen ve örseleyen yığınların yanında farklılık ile ferdiyetinizin altını çizersiniz.

Çözümsüzlüklere karşı açılan isyan bayrakları, statükonun statik siluetinden sıyrılıp, ideale doğru yola çıkanların plakasıdır.

Mevcut sistem ne âdil ne de hakkaniyetli bir düzendir.

Kapitalist koşulların kalıcılığını kabullenip kovuğuna çekilmek ve kafa yormaksızın kayıtsız kalarak kulak tıkamak, kemikleşmiş fikirlerin karanlık koridorlarında kovalambaç oynamaktan farksız.

O halde iki yol karşımıza çıkıyor: Alternatifler üretmek veya ‘antileşerek agresifleşmek.

Birkaç hafta önce, Abbas Güçlü’nün programında mikrofonu kapıp ses tellerinin sınırlanırını zorlayan bir genç IMF’nin çok kötü bir kurum olduğunu söylüyordu. Diyalog şöyle devam etti:

-Peki niçin kötü?

-Çünkü IMF haindir.

-Neden hain?

-Çünkü kötü.

Siyah-beyaz şablonların romantik kurgusallığı, kişinin kendi gözlerine tek bir bakış açısını dayatır.

Muhatabınızın zihninde çentik atacak sağlam argümanları selis bir üslupla öne süremediğinizde, söylenenler kadükleşerek retorik bir slogana dönüşür.

Muhakemesiz ve muhasebesiz motiflere dayalı muhalefet,  sığ ve sefil ezberlerin yüzeyselleşmiş hıncında hareketsizleşir.

Kastettiğim; kendilerini bildi bileli AKP iktidarda olduğu için, muhalif olmayı AKP'nin her dediğine 'hayır' demekle eş değer gören, kutsal günlerde profil resimlerine Atatürk fotoğrafı koyup, Hürriyet yazarlarını paylaşmayı 'isyancı gençlik hareketi'olarak tanımlayan ve Türkçe'nin fonetiğinden aciz cümle kalıplarıyla yorum kutucuklarına bağımsızlık manifestoları yazıp,“Memleket elden gidiyor!” hafakanlarına boğulan yavrugenler değil.

Bahsettiğim;

·         Farklı fikirleri ‘emperyal söylemlerin uzantısı’ addeden,

·         Ağızlarındaki Amerikan sigarasıyla anti-emperyalist sloganlar atan,

·         İthal malı kavramların ve hazır reçetelerin kısır söz dağarcığında tekerlemeler geveleyen,

·         Hakkını savunduğu emekçinin dükkânının camını, söktüğü kaldırım taşlarıyla kıran,

·         Yıkıcı eleştirelliğin saldırgan popülizminden çift sarılı yumurta sallayan,

·         Kantinde devrim planları yaparken susayıp Coca Cola’sını yudumlayan,

·         Kemalizm ile Stalinizm'i çorba yapıp  muhtevası itibariyle bir posa mahiyetindeki düşünce kalıplarına sıkışan,

·         Ayaklarındaki Converse’lerle mitinglere koşan,

Kendisi gibi düşünmeyeni işbirlikçi veya Amerikan uşağı olarak niteleyip, iki dörtlük ritimlerle Soros’la illiyet bağı kuran ulusolcular’; nam-ı diğer protein deposu yoldaşlar.

İndirdikleri afişleri, işgal ettikleri panoları, bastıkları konferansları, engelledikleri etkinlikleri ve çıkardıkları kavgaları “Faşizme geçit yok!” mottosuyla ajite etseler de örgütlü azınlıkların örgütsüz çoğunluğa hükmetmesi prensibinin faşizan boyutu, keyfiyet aleyhine kemmiyet köpürtüsü meydana getiriyor.

Kişisel komplekslerini kronik muhalifliğin konforlu koltuklarında konumlandıran bu koğuş ağaları, tahammülsüzlüklerinifikirlere değil; fiziki güçlerine dayandırıp tahakküm ediyorlar.

Düşünsel bir düstura dayanmaksızın, karşıt düşünceye saldıran güdük ve çarpık tavırözgürlükçü ve eşitlikçi karakterle uyuşmaz.

Fikrini ifade eden bir kimseye eleştiriler yöneltip onu sorularla sıkıştırmak, açmaza sürükleyip mat etmek, güçle değil sözle yıldırmak mümkünken; kötürüm zekâlı birkaç polisin köteği, sığ sloganlara sığınmayı meşrulaştırmaz.

Voltaire’in mücmel ve mükemmel vecizesiyle  “Söylediklerinizin hiçbirini kabul etmiyorum; ama düşündüğünüzü ifade edebilme hakkınızı ölene dek savunacağım.” demek yerine, yumurta yedirip dinleme ve dinletme hakkını gasp etmek, holiganlaşıp sahaya pet şişe atmak kadar hantal ve ilkel.

Resmî zihniyetin yapısal adaletsizliklerini mitoslaştırıp zorbalığa mazeret telakki etmek, sosyalist düşüncenin temeline aykırı; şiddeti yok eden şiddet, mevhumların en mütecavizi.

Solculuğun, turnusolu olan ulusalcılığı sollayıp insan haklarını savunması, sömürü düzenine karşı alternatif sistemler geliştirmesi ve emekçi sınıfın eşitlik mücadelesine sahip çıkması gerekirken; bu ideolojinin Kemalist klişelerle üçüncü dünya ideolojisinde köhneleşerek hem uçucu hem de tutucu bir konumda konvansiyonelleşmesi, sosyalizmi, sürekli her şeye karşı çıkmakla eş değer kılıyor.

Anlamsız ve alakasız hakaretler haykırıp, elindeki yumurtayı fırlatan bir genç, kendini 40 pare top atışı eşliğinde, geçmiş ve gelecek nesillerin engin kalabalığına doğru konfetiler altında yürüyor gibi görebilir.

Devrim türküleri söyleyip, kızıl güneşin doğuşunu bekleyen yoldaşa selam olsun: Bu ülkede seksen senedir 10.Yıl Marşı okunuyor.

Yazar Hakkında

Said Doğrul

Said Doğrul

İlk ve orta öğrenimini, gözünü açtığı şehirde tamamladı. Hukuk okumak üzere Bursa akvaryumundan İstanbul deryasına kulaç attı. Bir müddet tiyatro ile oyalandı, üç-beş kısa filmimsi çekti. İstanbul Üniversitesi Kamu Hukuku yüksek lisans programında temaşager, aynı kurumda Sosyoloji lisans talebesi. Sıfat değil, eylem olarak ‘yazar’lığını, editörlüğünü de yaptığı Fikir Adası e-dergisinin yanı sıra, sair süreli yayınlarda sürdürüyor. Şu an ise uzak ülkelerde, davulun sesinin geldiği yeri bulmaya çalışıyor. İleride cennetlik olmak istiyor.

 

Kafa Kâğıdı:       |  

Online dergiler Online dergiler