Aşk ve Visal

Süleyman Kahraman tarafından yazıldı. Aktif .

 

Kavuşmak anı; bir neyzenin dudaklarından çıkan nefesin neyin delikleri arasından geçip yeniden havaya dağılırken çıkardığı duygu yüklü ses gibidir. Ancak o sestir ki kavuşma bestesini somutlaştırıp kulağa dökebilen tek şey. O inleyen sestir ki özlemin, hasretin, bekleyişin verdiği amansız ızdırap dolu zamanların bitişinin habercisi. 

İnsan… hataları, kusurları, noksanlıkları, kötülükleri… İnsan… iyilikleri, erdemleri, becerileri… Kainat misalidir insan. Nasıl ki kainatta her şey zıttıyla mevcutsa; bu tezat haller de insanda mevcuttur.

 Başka türlü de benzer kainata insan. Mesela; nasıl ki volkanlar patlar, kasıp kavurur lavlar düştüğü yeri… İnsanında öfkesi de buna mukabildir. Sabır haddi taşan insan volkandan farksızdır. Ne bir güzellik görebilir karşısında ne de başka bişey. Bir çırpıda, ateş misali, siler yakar her şeyi. Kasırgalar kopar yeryüzünde. Ya insan? İnsanın içinde pişmanlıklar volta atmaya başlayadursun… Ve kainatta güneş vardır. Dünya ondan ısı alır enerjisini alır. İnsanın aşkı buna karşılık gelmez mi? Aşk değil midir insana yaşama gücü veren? Aynı zamanda insanı yakabilen kavurucu yaz sıcakları gibi. Aşk… Güneş misalidir. Yakıp kavurur yeri geldiğinde; ama onsuz da devr-i alem olmaz. Aşksız da insan olmaz…

Peki ya aşk nedir?

Aşk şiir gibidir. Tanımlamaya kalkmanız tam olarak onun ne olduğunu anlayamamanızdan kaynaklanır. Tanımlanamaz aşk. Onu sözcüklerle anlatmaya çalışmak anlamsız gelir. Onu ancak misallerle misallendirebilirsiniz.

Mesela aşk bazen hayaldir. Beyninizle düşlediğiniz bir sevgilinin kalbi acıtmasıdır. Ağlatmasıdır sizi; sevgiliye dokunamayışınızdan, onunla her dem olamayışınızdan ötürü. Basittir bazen aşk. Para gibi basit bir şeydir bazen. Aç gözlülüğün, bencilliğin, hodgamlığın, savurganlığın insanda hasıl ettiği kokuşmuş duygularla maddiyata karşı durulamayan bir tavır almasıdır aşk.

Bazen vatandır aşk. Vatan sevgilidir maşuk için ve o söz konusu olunca can, canan, evlad-ü iyal hep vatan aşkından silinir. O’na karşı zarar gelecek olursa akan sular durur ve gerekirse akan tek şey vatana göz diken hâyinin veya sevgilisi vatan olanın damarlarındaki kan olur. Aşk bazen bir kadındır. Kaşı, gözü, saçları… Bir tatlı sözü güzel bakışı aşığın ayaklarını yerden kesmesine yeterlidir. Bazen de beklenmedik tavrı taş eder maşukun kalbini. Aşk gerçektir. Gerçek aşkın bestesi ancak sonsuzlukta yankı bulur. 


Afitâb-ı hüsn-ü hûbân akıbet eyler ufûl,

Ben muhibb-i lâ yezâlim "lâ uhibbü-l âfilîn"

Aşkı olan insan aşkı için yaşar; gerekirse aşkı için ölür. Ölmek kolaydır da; aşk için insan nasıl yaşar?

Vuslat, yani kavuşmaktır;daha doğrusu kavuşabilme ihtimalinin varlığıdır aşkı yaşanır kılan. İşte yaşanan bir çok andan çok az bir ana tekabül eden, belki hiçbir zaman kavuşulanamayan; ama ümidin hep var olması yaşanabilir kılır ancak hayatı. 


“Aşk bir yaraysa vuslat onun merhemidir.”

Vuslat sevgiliye erme anıdır. Hani dedik ya aşk muhteliftir; ancak misallerle anlatılabilir. Vuslatta buna mukabildir. Mesela açgözlünün maddi açıdan zengin oluşu aşkına ermesidir, vuslatıdır; aşık olduğu kadının saçları gözleri önünde dalgalandı mıydı bu misaldeki aşıkta erer vuslata… Gerçek aşkın vuslatı visaldir. İnsanın hakka yani asıl sevgiliye kavuşmasıdır visal. Visali en iyi visale eren anlatır…

Beni zaman kuşatmış, mekân kelepçelemiş;
Ne sanattır ki, her şey, her şeyi peçelemiş...
Perde perde verâar, ışık başka, nur başka;
Bir ânlık visal başka, kesiksiz huzur başka.
Renk, koku, ses ve şekil, ötelerden haberci;
Hayat mı bu sürdüğün, kabuğundan, ezberci?
Yoksa göz, görüyorum sanmanın öksesi mi?
Fezada dipsiz sükût, duyulmazın sesi mi?
Rabbim, Rabbim, Yüce Rab, âlemlerin Rabbi, sen!
Sana yönelsin diye icad eden kalbi, sen!
Senden uzaklık ateş, sana yakınlık ateş!
Azap var mı âlemde fikir çilesine eş?
Yaşamak zor, ölmek zor, erişmekse zor mu zor?
Çilesiz suratlara tüküresim geliyor!
Evet, ben, bir kapalı hududu aşıyorum;
Ölen ölüyor, bense ölümü yaşıyorum!
Sonsuzu nasıl bulsun, pösteki sayan deli?
Kendini kaybetmek mi, visalin son bedeli?
Mahrem çizgilerine baktıkça örtünen sır;
Belki de benliğinden kaçabilene hazır.
Hâtıra küpü, devril, sen de ey hayal, gömül!

Sonu gelmez visalin gayrından vazgeç, gönül!
O visal, can sendeyken canını etmek feda;
Elveda toprak, güneş, anne ve yâr elveda!

Kavuşmak anı; bir neyzenin dudaklarından çıkan nefesin neyin delikleri arasından geçip yeniden havaya dağılırken çıkardığı duygu yüklü ses gibidir ; ancak o sestir ki kavuşma bestesini somutlaştırıp kulağa dökebilen tek şey. O inleyen sestir ki özlemin, hasretin, bekleyişin verdiği amansız ızdırap dolu zamanların bitişinin habercisi.

Yazar Hakkında

Süleyman Kahraman

Süleyman Kahraman

Doğum yeri, kaybedilen toprakların aziz hatıraları sayılacak topraklardır. Daha henüz emekleme safhasında iken Türkiye’ye adım atarak 21 sene T.C topraklarından ayrılmadı. Bir senelik Karl Marx Stadt’da eğitimine yama yaparak, makine mühendisi olma yolunda özgeçmişine bir parantez ekledi. İlkokul ve liseyi İstanbul’dan önceki başkentte, üniversiteyi ise sanayi göbeği Kocaeli’nde okudu. Birkaç deklanşör hamlesiyle fotoğraf işinde amatör, birkaç karalamayla da yazmakta…

 

Kafa Kâğıdı:    

 

 

Online dergiler Online dergiler