Filistin: Gölgesiz Çocukların Ülkesi

Said Doğrul tarafından yazıldı. Aktif .

 

Hayalleri, Davut Yıldızının gölgesinde kelepçelenmiş bir çocuktu Zahir.

Ayaklarından ceset kokusu yayılan elleri kanlı palyaçolar, masallarını çalmıştı; hayatı boyunca hiç oyuncağı olmamıştı.

Ninni değil, ağıt dinlemişti; hemen uyuyup da büyüsün diye. Oysa yırtık giysilerinin içinde üşüyen vücudu, büzülürdü yorgansız gecelerde büyümek yerine. Umut salıncağına binmeden yitirmişti rüyalarını, uyanıverirdi erken öten horozları öldüren kurşun sesleriyle.

Şimdi daha çok şimşek çakıyordu; gökyüzü hiç olmadığı kadar yorgun. Susmak bilmeyen ağır silahlar daha çok savruluyordu insanların üzerine; askerler hep oldukları kadar azgın. Vahşet, türkülerini daha yüksek sesle dinletiyordu; Filistin yine suskun.

Elleriyle tıkamıştı minik Zahir’in kulaklarını. Gök gürültüleri arasında sıcak bir teselliydi babasının güçlü kolları. Sıkıca sarıldı kendisine güven verici bir gülümsemeyle bakan adama, yutkunup kefensiz gömülen abisinin hatırasını.

Fakat bir anda tüm sesler karanlıkta kayboldu.

Tamamlanamamış bir cümlenin kısık nefesinden çıkan buğu, bir ruhun daha bulutlara uçtuğunu duyurdu:

“Eşhedü en la ilahe...”

Sessiz bir çığlık attı istemsizce; birlikte hiç uçurtma uçuramadıkları babasına, uçurtması kaçmışçasına bakıyordu.

Küstah korsanların kimliksiz gezdiği Gazze’de, yağan kurşun damlalarını bir şemsiye gibi göğüsleyip, gülümser gözlerle oğlunu son kez kucaklıyordu bir baba.

Mutluluğun tel örgülerin gerisinde kaldığı topraklarda, babasına titrek hıçkırıklar ve ıslak gözlerle veda ediyordu bir evlat.

Kana susamış doyumsuzluğunu yedinci deklanşör sesiyle tatmin eden postallı canavar, kendisine emredileni yaparak masumiyetin beyaz gömleğini kırmızıya boyamıştı.

Kırık kapılarından sızan ölüm, bir namlu ucundan en hüzünlü renklerle fırlamıştı.

Çocuk katili bir devlet, Zahir’in babasını ‘terörist’ olduğu gerekçesiyle katletmişti.

***

Zahir’i tanımıyordu Furkan.

 Hiç konuşmadığı sırdaşı, hiç top oynamadığı arkadaşı, hiç görmediği biraderi.

Aynı kıbleye yönelip aynı dua için avuç açan iki kul; anne ve babaları ayrı, iki kardeş.

Karar verdi bir gün, yanına gidecekti onun. Ateş denizinde mumdan bir gemiyle yola çıktı. Bu ecelsiz serüven, barış limanında son bulacak ve özgürlük sahiline mutluluk indirecekti. Çantasına sıkıştırdığı güneş ve gökkuşağını, cebindeki misketlerle birlikte ona hediye edecekti.

 Mavi Marmara’nın her renkten insanıyla rengârenk çiçekler dikecek ve en renkli melodileriyle sevinç şarkıları söylenecekti.

***

Zamanın soluğu kesiliverdi birden.

Kasvetli bir gecenin siyah aydınlığında yitiriliverdi tüm tebessümler aniden.

Kader keder olup, Kadir (c.c)’in kudretine sığındı.

Zahir, kardeşini hiç tanıyamadı…

***

Kameralara pişkince sırıtırken, murdar ve mülevves sıfatların, suratlarına sirayet ettiği kan dökücü haydutlar; kan ve kinle besledikleri sefil medeniyetlerini, süngü üzerinde yükseltip yalanlarla süslüyor.

Amerikan avukatlığıyla şımaran tahripkâr patavatsızlığın, dünyanın gözü önünde; her şeyi göze alarak yaptığı katliamları ve gözü dönmüş politikalarını görmezden gelmek, yürek parçalayıcı çığlıklara kirli heceler eklemektir.

Cinayete sessiz kalmak, cinayete ortak olmaktır.

Suskun kalma hakkına sahip değilsiniz.

 

Yazar Hakkında

Said Doğrul

Said Doğrul

İlk ve orta öğrenimini, gözünü açtığı şehirde tamamladı. Hukuk okumak üzere Bursa akvaryumundan İstanbul deryasına kulaç attı. Bir müddet tiyatro ile oyalandı, üç-beş kısa filmimsi çekti. İstanbul Üniversitesi Kamu Hukuku yüksek lisans programında temaşager, aynı kurumda Sosyoloji lisans talebesi. Sıfat değil, eylem olarak ‘yazar’lığını, editörlüğünü de yaptığı Fikir Adası e-dergisinin yanı sıra, sair süreli yayınlarda sürdürüyor. Şu an ise uzak ülkelerde, davulun sesinin geldiği yeri bulmaya çalışıyor. İleride cennetlik olmak istiyor.

 

Kafa Kâğıdı:       |  

Online dergiler Online dergiler