Tolstoy'un Tanıklığında

Ömer Çiftçi tarafından yazıldı. Aktif .

Tolstoy seksen yaşlarındayken bir oyun kaleme alır; ama oyunu bitiremeden, tanrı artık ona “Bu kadar yeter Lev Nikolayeviç Tolstoy ” der ve Tolstoy son oyununu bitiremeden ölür bununla birlikte yarım kalan her şey gibi oyunu da ölümsüzleşir. Bu ölümsüz oyununda, insanlığın sonsuza kadar üzerinde düşüneceği ve inanç sistemlerimizi tekrar tekrar sorgulamaya mecbur eden ölümsüz bir söz söyler.

Tolstoy seksen yaşlarındayken bir oyun kaleme alır; ama oyunu bitiremeden, tanrı artık ona “Bu kadar yeter Lev Nikolayeviç Tolstoy ” der ve Tolstoy son oyununu bitiremeden ölür bununla birlikte yarım kalan her şey gibi oyunu da ölümsüzleşir. Bu ölümsüz oyununda, insanlığın sonsuza kadar üzerinde düşüneceği ve inanç sistemlerimizi tekrar tekrar sorgulamaya mecbur eden ölümsüz bir söz söyler.

Oyun, İki sosyalist gencin Tolstoy’u devrime destek vermesi için odasında ziyaret etmeleriyle başlar. Rus toplumunun babası Tolstoy’un devrim için ne kadar önemli olduğunu bilirler; çünkü Tolstoy Rus Halk’ının sevgilisidir ve o gün devrimi desteklerse milyonlarca insanın onunla birlikte devrimi destekleyecektir. Bu sayede Rusya’da devrimi kolayca gerçekleştirebileceklerine inanmaktadırlar. Konuşma başladıktan bir süre sonra, hareketlenmeye ve derinleşmeye başlar. Kendilerine güvenleri sonsuz olan bu iki gencin, ateşli konuşmalarına ve Tolstoy’un düşüncelerine acımasızca saldırılarına dayanamayan Tolstoy, yaşlılığına rağmen tüm fiziksel ve zihinsel gücünü zorlayarak bu tartışmanın hararetine kendisini kaptırır. Gençler onu devrimi desteklemediği için suçlamaktadır. Tolstoy ise onları şiddete başvurdukları için suçlar. Gençlere: ”Şiddet, şiddeti doğurur. Devrimi yaptıktan sonra devirmeye çalıştıklarınızdan farklı davranmayacaksınız, sizde kendi muhaliflerinizi susturmak, devriminizi yaymak için şiddet başvuracaksınız ”der, sonra da konuşmasına o ölümsüz sözünü söyleyerek devam eder ”İnançları için şiddete başvuranlar, inançlarına en büyük saygısızlığı yapmaktadır. İnançlarımız uğruna yapabileceğimiz en yüce davranış, onlar için acı çekmektir”.

O dönem Rusya’nın fakir insanları ve toplumun geneli çok zor durumdaydı. Hapishanelerde işkence görüp sindirilmeye çalışıldı işçi hareketleri. Çok acılar çektiler; aslında bu acı onların düşüncelerini yücelterek, karşıdakileri insanlığa karşı acınacak duruma düşürecekti.

Fakat öyle olmadı acı çekmektense şiddete başvurdular ve devrimlerini yaptıktan sonra hiç bir şey değişmedi aksine daha çok kan döküldü Rusya’nın uçsuz bucaksız bozkırlarında.

Uğrunda ölmeyi bile göze aldıkları inançları için şiddete başvurarak en büyük saygısızlığı yaptılar inançlarına ve sosyalizm tarihinde kara bir leke olarak kaldılar.

Nice devletler ülkülerini yaymak uğruna giriştikleri katliamlarla, şiddet ve baskı dolu yöntemlerle kendi ülkülerini aşağıladı ve hepside arkalarında leş kokan zaferlerini anlatan yalan bir tarih bıraktılar.

Ama tarihi şekillendiren zaferlerimiz değil, acı dolu yenilgilerimizdi. Faşist Franco, İspanyol aydınları bir kamyona doldurup sonrada kurşuna dizdirdiği gün yenildik; düşünce tarihimizin en parlak kadın düşünürlerimizden biri olan Rosa Lüxemburg ren nehri kıyısında, Alman subaylar tarafında topal ayağı yüzünden aksayarak kaçmaya çalışırken öldürdüğü zaman yenildik; Sabahattin Ali önce sürgüne gönderilip sonra da Meriç kıyısında öldürüldüğü gün yenildik; Nazım’ı hapishanelerde yaşlandırıldığı ve memleketine hasret öldüğü vakit yenildik; bitmek bilmez savaşlardan sonra, esir düşen Yunan askerlerine arasına bir müezzin dalıp, bir Yunan askerini ayırıp sonrada on iki yaşındaki oğlunun eline bıçağı verip “Anana bu tecavüz etti şimdi öldür onu” dediğinde, normalde on iki yaşındaki bir çocuğun ağlayıp bıçağı atmak yerine bıçağıyla askeri delik deşik edebildiği zaman, bir çocuktan katil yarattığımız için yenildik.

Ülkesinin başbakanı olarak, birkaç ihtiraslı darbeci tarafından Menderes asıldığı zaman yenildik.

Ve daha nice acı dolu yenilgilerimiz oldu fakat bu acı, acıyı çekenleri ve düşüncelerini yüceltti. Bu acılar tüm insanlığın vicdanlarında bir haykırış oldu; bu yüzden bir daha Franco gibileri gelmedi İspanya’ya; Rosa Lüxemburg gibi birisi öldürülemedi bir daha Almanya’da; Sabahattin Ali ve Nazım Hikmet’e büyük bir saygı duydu ve bir daha başbakanını öldürtmedi Türkiye.

Tolstoy’un tanıklığı ve tüm yaşanmışlıklara rağmen, bazılarımızın halen inançları için acı çekmekten korkarak şiddete sarılabiliyor ve o şiddetleri korkunç bir hal alabiliyor, yaşamları tehdit edebiliyor.

Ama şunu bilmeliler, yenilmekten korkmuyoruz; çünkü yenilsek bile bizden sonra gelenler onların zaferlerinin değil bizim yenilgilerimizin sesini duyacak.

Yazar Hakkında

Ömer Çiftçi

Online dergiler Online dergiler