Üniversite Özel Dosyası | Melik Kaya

S.Melik Kaya tarafından yazıldı. Aktif .

 

Yer, Edirne, 2. Bayezid Bimarhanesi.

Bal mumu heykellerde hikâye edilen bir doktor ve bir öğrenci.

Döşekte uzanmış, benzi solmuş bir hasta.

Hayal dünyamda dolaşıyorum. Hastanın titreyen vücudu, doktorun keskin bakışlarının hedefinde. Bir eli hastanın boğazında. Diğer eliyle bir tahta kaşığı hastanın ağzına sokmakta. Öğrencisinin yüzüne bakmaksızın konuşuyor. İnsanda işitilmesiyle beraber saygı uyandıran bir ses tonuyla: Bu adam, evlat, “sar’a”dan muzdariptir. Önce diline mukayyet olacaksın, sonra da ûd ile bir rast makamı tutturacaksın ki ruhu sükûnete ersin…

Yıllar sonra öğrencisi kendi yerine geçecek. Aklında, okuduğu kitaplardan ziyade, anıları; ezbere tekrar edilen cümleler yerine, fikir ve hayaller var. Şimdiki tıp fakültesi öğrencilerinin vizitleri anlattığım sahneye en yakını. Zaten ülkede en çok buluşun yapıldığı, en çok yeniliğin duyulduğu alanın tıp olması boşuna değil.

Başka bir misale geçelim, bu sefer minyatür ya da resim yok gözümüzün önünde tamamen hayal gücümüze kalmış. Yunus Emre, Taptuk Emre’nin dizleri dibinde. O soruyor, Taptuk Emre cevap veriyor. Bazen bir kıssadan hisse, bazen bir azar yahut emir. Çoğu zaman kalpler konuşuyor. Aylarca “bilmem zikri” çekiyor Yunus. Ne öğrenecekse aslında “O”ndan öğreniyor. Yunus Emre işte böyle böyle Bizim Yunus oluyor.

Ne var ki, şimdi 400 gencin balık istifi edildiği amfilerde, kalplerden çok mideler, hocalardan çok egolar, fikirlerden çok sloganlar konuşuyor. Her ilde 10 üniversite, her üniversitede 20 amfi, her amfide 1000 kişi, her bin kişide tek tasavvur! Kürsüde bir hoca, sana ayrılan süre 50 dakika ve o sürenin sonuna geldik. O da hocanın liyakatine göre ya oku çık, ya şov yap çık. Her öğrenciye 1 dakika vakit ayırmaya kalksa 16-17 saat eder ki o da babayiğitlikle akılsızlık arasındaki ince çizgiye tekabül ediyor.

Öğrencilerin tembelliği, öğretmenlerin egosu, tekniğin putlaştırılması apayrı etkenler eğitim sistemimizin çürümesinde; fakat en önemlisi bu gibi duruyor gözümde.İnsan kendisiyle bağ kuramadığı kişiden bilgi talep edemiyor. Talebe olamıyor. Düşünse, sonuç çıkartamıyor. Sonuç çıkartsa, tatbik edemiyor. Çünkü artık insan, birebir ilgilenilmesi, özenle işlenmesi gereken, “alemlerin gözbebeği” olarak değil, tek tipleştirilen, topluca “cila”lanan, doğramalık çam kalasları olarak görülüyor. Ne yazıktır ki bizler de o kalaslar olarak bir toplum inşa ediyoruz. 

Ve sanırım ders bitti, hoca gidiyor. Uzun lafın kısası gözden ırak olan gönülden de ırak oluyor. Yazının şimdiki zaman kipiyle yazıldığına aldanmayın. Binanın sağlam göründüğüne de. Cilalanan yerlerimiz çoktan çürü”dü”…

Melik Kaya

Yazar Hakkında

S.Melik Kaya

S.Melik Kaya

1992 yılında, Konya'da doğdu. İlk ve orta öğrenimi, asi ergenlik yıllarını ve başarısız lise hayatını memleketinde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne girdi. Okulu ne zaman bitireceği bilinmiyor. Tüm bunlar yetmezmiş gibi ikinci üniversite olarak Sosyoloji okuyor. Dil öğrenmeye, çeşitli müzik aletleri çalmaya hevesli. Sadece Türkçe biliyor ve hiçbir müzik aleti çalamıyor. Kısacası feracesi sırtında içmek için ayran arıyor.

 

 

Kafa Kâğıdı:    

Bu yazara ait diğer yazılar

Online dergiler Online dergiler