Said Doğrul

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

İlk ve orta öğrenimini, gözünü açtığı şehirde tamamladı. Hukuk okumak üzere Bursa akvaryumundan İstanbul deryasına kulaç attı. Bir müddet tiyatro ile oyalandı, üç-beş kısa filmimsi çekti. İstanbul Üniversitesi Kamu Hukuku yüksek lisans programında temaşager, aynı kurumda Sosyoloji lisans talebesi. Sıfat değil, eylem olarak ‘yazar’lığını, editörlüğünü de yaptığı Fikir Adası e-dergisinin yanı sıra, sair süreli yayınlarda sürdürüyor. Şu an ise uzak ülkelerde, davulun sesinin geldiği yeri bulmaya çalışıyor. İleride cennetlik olmak istiyor.

 

Kafa Kâğıdı:       |  

Hayat çocukken güzel; umut salıncaklarında huzurlu uykulara dalarken, ninenin dizlerinde masal dinlerken…

Makyajlanmış kişi ve kişiliklerin baygın kahkahalarla kirlettikleri heceler değil; seslerin en masum renginden ninni dinlemek güzel.

İfrat ile tefrit arasında volta atmadan, uyku ile uyuşukluk arasında raks etmeden, sorunların tıklım tıklım kasvetini yaşamadan oyuncak arabalar sürmek güzel; ateş otoyollarında mumdan otomobillerle yol almak değil.

Kısacası hayat çocukken güzel; ölmekten değil, yaşayamamaktan korkmak güzel.

Dünyanın en yüksek bilmemkaçıncı binasını, 2-3 hafta önce kafamı gökyüzüne 90º kaldırarak gördüm: Zemzem Tower.

Binlerce yıl önce inşa edilmiş Kâbe’nin hemen yanında, mahallenin kabadayılık taslayan tüysüz delikanlısına benziyor.

İlk 4 katı alışveriş merkezi olarak kullanılıyor. Modern dizaynı, malayani genişliğinde misafir ağırlıyor. Görkemli mağazalar, gösterişli vitrinlerden insan avlıyor. Büyük puntolu Arapça yazılar, renk çeşnisinde cüzdanlara olta atıyor. Kendisiyle iştigal ettiren mütenahi meşgaleler, karşı siperden Kâbe seslenirken, zamanı işgal ediyor.

İki yapıdan hangisi yüksek?

Doyumsuz bir ego, yetersiz gördüğü birinci tekil şahsı; geçmiş zamanlardaki öznelerle karşılaştırır ve yargılar.

Çünkü insanın başına gelen her kötü şey geçmişte yapılan yanlışların neticesidir.

Ve insanın başından gitmeyen her kötü şey ise geçmişte yapılan doğruların terkidir.

Oysa ne oldu ki ‘dün’ ?

‘Yarın’ın örnek alması veya ‘bugün’ün nefret etmesi gereken neler yaşandı bu kadar?

Ve her yeni ‘yarın’, ‘bugün’ olurken; neden dünün ‘bugün’ü aynı otun laciverdi?

Her yaşamın bir ölümü, her yazın bir sonbaharı ve her gündüzün bir gecesi süregelmiştir.

Benim bir hikayem vardı.

Bu hikaye bitmeyecek, hikayenin geçtiği okul sona ermeyecek ve hikayeyi oluşturan özneler hiçbir yere gitmeyecekti.

Ne hokkadaki mürekkep kuruyacak ne de boynumuzdaki mavi kravat bir daha kullanılmamak üzere dolabın kuytu köşelerine atılacaktı.

Fakat zamanı hesaba katmamışım…

insan hayatı eğer iki karanlık arasındaki bir şimşekten ibaretse ve yokluktan gelip yokluğa gidiyorsa; yaşamdan daha asılsız,alakasız ve anlamsız bir şey yoktur.

Aynı element orjinine sahip kömür ve elmasın farklı nitelikler taşıması gibi, insan ırkının da değerlendirilip derecelendirilmesi gerekir; tedric edilmeksizin çürümesi değil.

Eğer her şeyin bir yaratıcısı varsa, O, yarattıklarını boşuna ve başıboş yaratmamış; devamsız, muvakkat ve mütegayyir bir siluete terk etmemiştir.

Kalem ise tarihin tarlasının, kargalar tarafından talan edilmesini engelleyen bir korkuluk.

Hayatı kaçırdığınızı mı hissediyorsunuz? Yaşamın yakasından yakalayamıyor musunuz?

Yarın bir kırtasiyeye uğrayın.

Zeminine oturmayan zamanın, an be an akan çeşmesi doyurmuyor mu susuzluğunuzu? Sürenin seyyalliğinde setroldukça suskunlaşmıyor mu sayfalar?

Alacağınız defteri, ruhunuzun satır aralarında seyahate çıkarın: Bir yarenin yürek ısıtan elleri, bir dostun doyumsuz sohbeti, bir annenin özlem dolu sözleri, bir babanın masmavi gözleri…

Kaleminizi baston yapıp yürüyün karihanızın kaldırımında; çiçek açsın hayal ağacınız, kelimeler filizlensin dallarında; fikirleriniz asılsın sözcüklerin solmayan yapraklarına.

Yazıyor musunuz? Öyleyse varsınız.

Online dergiler Online dergiler