Seçebilmek Özgürlükse, Özgürdük İkimiz De | Alp Kaan Kılınç

İskele Editörü tarafından yazıldı. Aktif .

SEÇEBİLMEK ÖZGÜRLÜKSE, ÖZGÜRDÜK İKİMİZ DE

“İnsan acizdir, muhtaçtır, çok artistlik yapmamalıdır”

Onur Ünlü

Varoluşçu felsefenin temel ilkelerinden biri “seçme” özgürlüğüdür. Sartre “varoluş özden önce gelir” diyerek determinist bir bakış açısını reddetmiştir. Yani insan bu “saçma” dünyada kendi özünü kendi inşa edecektir. Aslında “saçma” olarak tanımlanan bir konsept içinde bu ironik bir durum olarak değerlendirilebilir. Yine Sartre insanın özgürlüğe mahkum olduğunu söyler. Hangi koşul altında olunursa olunsun insanın tutumlarını belirlemede özgür olduğunu savunur. Peki bizler gerçekten seçim yapma konusunda özgür müyüz?  Yahut başka bir soru soracak olursak, seçim hakkı ne demektir?

“Yabancılaşma” varoluşçuluk dediğimizde akla gelen kavramlardan bir tanesi. İnsan seçerek özünün binasını yükseltecektir. Fakat insan kimdir? Uçsuz bucaksız evrendeki bir gezegene fırlatılmış ve orada bilinci ile baş başa bırakılmış bir canlı mı? Eğer öyleyse, insan neye dayanarak bir seçim yapacak? Algılarına, duyularına, aklına? Hangisinin yanılmayacağından emin olabilecek? Hangi doğrunun mutlaklığını ispat edebilecek? Aslında hiçbirinin. Binlerce doğrudan birisine tutunup, göreceli hakikat okyanusunda yolculuğuna devam edecek. Sonunda ise bu kadar terminoloji içerisinde, kendisinin “seçmeyerek” geldiği dünyada yabancılaşmaya mahkum olacaktır. Dünyanın temel ve kaçınılmaz sonucu kanaatimce yabancılaşmadır. Yabancılaşma aslında her anlamda bugün karşımızdadır. Medeniyet adı altında gelinen noktada, insanın kurmuş olduğu düzen insan doğasını hiçe saymakta, Marx’ın da ifade ettiği üretim ilişkileri sonucu insan kendisine ve topluma karşı yabancılaşmaktadır. Bu içinde bulunulan durumun sadece bir yönüdür. Toplumsal anlamda dünden bugüne yaşanan birçok değişim insanın yabancılaşmasına katkı sağlayan birer unsurdur. Teolojik açıdan da dünya insanın yabancılaşmasının “gerekli” olduğu bir yerdir. Zira aslında burası İsmet Özel ifadesiyle “sürgün yeri” ve “pıtraklı” bir diyardır. Peki, Roquentin’in eline bir taş aldığı zaman yaşadığı yabancılaşmayı, bizler bugün yüksek binalara baktığımızda hissediyor muyuz?

Seçme konusuna geri dönecek olursak da, evet,  insan her durumda seçebilir. Fakat bu özgürlüğümüz bize sunulan seçenekler arasındadır. Özgürlük özgür bir kavram değildir. Sınırsız özgürlüğü savunan birinin zihninde bununla ilgili birtakım açıklamaların ve imgelerin çizdiği sınırlar olacaktır. Bizler nesneleri, fenomenleri çeşitli yollarla yorumluyoruz. Ancak bu yorumlarımız onlara dair fikirlerden ibarettir. İnsanoğlu nesnelerin varlık sebeplerini kendi başına bilemez. Bir taş ne diye orada durmaktadır?  Aydınlamadan sonra mutlaklığını ilan eden pozitifizm de bu yorumlardandır ve mutlaklığı yoktur. Zira o taşın (nesnenin) özüne ilişkin bir bilgiye ulaşamaz. Husserl bunun bilincinde, fenomenoloji yöntemini geliştirmiş, felsefe ile bilim arasında bir ayrıma gitmiştir. Özgürlük de aslında içini bizim doldurduğumuz bir kavram. Onu biz yorumluyoruz. İnsan inançlı biri olup olmama noktasında seçim yapma hakkına sahiptir. Buna seçim özgürlüğü diyebiliriz. Fakat neticede ortada ona sunulan seçenekler vardır. Bu özgürlük, seçenekler arasından bir tanesini tercih etmektir. Önceden edindiğimiz epistemoloji özgürlük önünde bir bariyerdir. Çünkü bizler herhangi bir şekilde birer ürünüz. Althusser ideolojiler ve devletin ideolojik aygıtlarından bahsederken  bu durumu “özne” olmak olarak açıklar. Bizler özneyiz. En anarşistimiz dahi bir kalıbın tezahürüdür. Yaptığımız her seçim aslında kendi haklılığımızın bir iddiasıdır. Fakat aynı zamanda birçoğu tarafından yanılgının eylemleşmesidir. Böyle bir ortamda seçimlerimiz sonucu inşa edeceğimiz benliğimiz, bizim özgür irademizin dışında, birçok faktörün etkilediği, tezler ve antitezler etkileşimi sonucu ortaya çıkan sentezler olacaktır. Aslında önümüzde “seçeneksiz seçenekler” durmaktadır.

Toparlayacak olursak, hepimiz kendi seçimlerimizin sonucuyuz diyebiliriz. Peki bu halde nasıl özne olabiliyoruz? Nasıl bir ürüne dönüşebiliyoruz? Şöyle ki, kendi seçimlerimizi yaptığımız “bağlam” veya “ortam” bizim seçimimiz değil. Bu seçimlerimizi oluşturan etmenler başka birçok etmenden oluştuğundan, seçimlerimiz konusundaki “özgürlük” konusu tartışmalıdır. Yaşadığımız varoluşsal sorunlar ve çağımızın bize getirdiği kalıplar – sınırlamalar içerisinde varılacak noktanın kaçınılmaz olarak “yabancılaşma” olacağını düşünüyorum. İnsanın her manada çevrelendiğini, Cemil Meriç’in tanımlamasıyla bunların “entellektüalizasyon, materyalizasyon ve egalizasyon” olduğunu, bu durumda da işimizin zor olduğunu söylüyorum. Galiba sonuç Onur Ünlü’nün sözüne varıyor:

“İnsan acizdir, muhtaçtır, çok artistlik yapmamalıdır”

Alp Kaan Kılınç

Yazar Hakkında

İskele Editörü

Online dergiler Online dergiler