Işık, Yanmak, Devirmek | Ezgi Ortakaya

İskele Editörü tarafından yazıldı. Aktif .

IŞIK, YANMAK, DEVİRMEK

Bir devrim için gerekliydi tüm bunlar. Bir sebebi olmalıydı; insanın kendini bile bile, isteyerek ateşe atmasının, yanmak için yanıp tutuşmasının bir sebebi olmalıydı.’Yüreği dünyadan koparmanın’ bir yoluydu belki. Anlamalıydım. Yine de bu kadarı çok fazla değil miydi, bu yolu fark etmenin daha az sancılı bir yolu yok muydu?

Ağlasam daha az yanar sandım yürek; belki gözyaşlarım yangını söndürür. Oysa fark etmemiştim ki, gözyaşları da o ateşin bir parçasıydı. Öyle bir yangın ki, bir nedeni olmalıydı. Dünyada her şeyin bir nedeni vardı ancak bu yangının nedeni öyle alelade bir şey olamazdı. Sonraları fark edecektim ki, bu yangın; birinin Hüseyin’in başını koparırken, birinin yüreğini bu dünyadan koparmaya karar vermesinin habercisiydi.

Anlamadım önce, her şey gibi sandım,’gibi’ler gibi; günlük, herkesin çevirdiği filmlerin türevleri gibi sandım. Yürekteki yangını insanlara öfkelenmekle bir tuttum. Yanıldım, aldandım. Aldandığım tek şey  bu olmayacaktı.

Bir ‘şey’ çıktı sonra karşıma; hiç bilmedim ki  yangını yangın yapacak asıl oydu. Onu da herkes gibi sandım, ona yandım. Ona inandım, ona aldandım. Hissetmeye başladım, her şey gibi değildi onunla bir şeyler, herkes gibi değildi. İyi biri değildi; gördüm, işittim, hissettim ama bir şey vardı, çok derinlerinde farklı bir şey. Ondan sonra her saniye yanmak için biraz daha tutuştum. Çok acıttı.’Riya yapmamalıydı; aşk, muhabbet oyununu doğru oynamayanların yüzüne mana kapısını kapamıştı çünkü’.Oysa onu tanıdığım ilk günden beri riyakârdı, acıtıyordu. Zalim olmak için can atıyordu çoğu zaman, susuyordum, ben susuyor ve sadece yanıyordum. Farkındaydım tüm yalanların, aldatmaların yine susuyordum. Nedenini sonra anlayacaktım.

İlk defa birinin içinde böylesine bir ışık görüyordum ve ilk defa böylesine eşsiz bir ışık, bu kadar karanlıktaydı. O ışığı ve karanlığın o ışığı kavrayışını gördükçe, hissettikçe daha da şevkle koştum her seferinde ateşe. Attım kendimi tam ortasına, yandım yandım yandım. Susarak ve ağlayarak. Ağlamak dediysem, harlı ateşi biraz olsun iflah etti sanmayın sakın. Gözdeki yaş yüreğin ateşine odun oldu, alevlerine can verdi.

Işığı ortaya çıkarmak için ateşse ateşti, yanmaksa yanmak. Yaklaşıyorum sandım, bu sefer oluyor sandım. Olmadı. Bir gün geldi, ışığın varlığına inancımı yitirdim, o yürekte sadece karanlıklar vardı artık. Yüreğimin yangını sönmeliydi, ışık yoksa yanmanın da anlamı yoktu. Ona değil de, en çok içindeki ışığı böylesine yok sayışına üzülmüştüm.

Bitti dedim; yürek yangını hiç sönmemişti ama karanlıklarda kalmayı kendisi isteyen; aşk ve aşkın yâri özgürlüğün yerine zalimliği tercih eden, riyayı kendine yoldaş edinenle aynı yolda yürüyemezdim. Noktadan da küçük ışığın karşılığı bu yangın olmamalıydı. Bilmemiştim; bir terazi yoktu ki  ortada, ışığı kefesine koyabileceğim...

Ama yürek yangını hiç bitmedi; riyaya, zulme rağmen. Hani ışık nerdeydi? Ben yanlış mı hissetmiştim, yok muydu ışık? Sorular bir süre beynimde hüküm sürdü. Kendime inancımı yitirmeye başladım, gözlerim görmüyor dedim, ışık yoktu boşuna yandın dedim. Nerden bilirdim, hiçbir şey olmadığı gibi değildi boşuna. O yangın ki; yürek devriminin ilk kıvılcımı olacaktı.

Unutur gibi oldum bazen; onu da, ışığını da, karanlığını da. Ancak hala sorguluyordum; böylesine eşsiz bir ışık neden bu karanlığa hapsedilmişti? Yangınım ve sorularla başa çıkma çabam devam etti hep.

Bir gün o geldi; karanlığını yok sayıyordu bu sefer. Şaştım. Işığını fark etmiş ve az kalan karanlığı biraz sonra yeneceğini söylüyordu. Yanında istiyordu. Çabalıyordu, ışığını karanlıklardan çok yapmaya kararlıydı bu sefer. Öyle sanmıştım. Ah gözlerim, o gözlerim bir kez daha acımadan attı beni yangınlara; bu sefer ışığı gösterecekti bana söz vermişti.

Herkes bir şey söylüyor, alay ediyor, gülüyor hatta bazen acıyorlardı. Bilmiyorlardı, görmüyorlardı. Bilemezlerdi; başka bir dünyaydı bu, karanlığın kokusunun çok keskin olduğu ancak yine de nokta kadar bir ışığın yüreği ‘devirecek’ kudrete sahip olduğu.

Yine, yine ve yine. Karanlıkların ışıkla yer değiştirmesini izledim bir süre, sabır dedim böylesine bir ışık kendini öyle kolay ortaya çıkarmazdı; bekledim. Günler geçti, aylar geçti. Sabırla, acılarımız eşitlensin diye biraz daha acıları aldım kendi payıma. Yine de anlam veremiyordum; ondaki bu ışık ortaya çıkınca ne olacaktı? Modernitenin zehirlediği zihnim ‘bana ne’ diyordu, her şeyin ardından payıma düşen ne olacak gibi sorular da eksik olmuyordu bende.

Benim cevabım öyle uzakmış ki bu sorulardan...

O ışık; bu kadar riyanın içinde nasıl hala var olabildiğini –var olup olmadığı konusunda çok zaman çelişkiye düştüğüm- anlayamadığım o ışık... Benimmiş; ona acı çektiğimi düşündüğüm zamanlar aslında hep yüreğin alt üst edilmesi gerektiğinin habercisiymiş. Daha fazla yanamam dediğim her anda yine kendimi ateşlerin ortasında buluşum başkaymış aslında. O’nabiraz olsun yaklaşmanın, yüreği O’na yakmanın yoluymuş.

Yürek devrimi yapmak, yanmaktan geçiyormuş, yanmak ama vazgeçmemek...

Yüreği dünyadan koparmak... Bunu telaffuz edebilmek bile güç istiyor. Yürek, dünya ve koparmak kavramlarını bir arada kullanabilmenin anlamına erişebilmek. Sadece farkına varmak içindi bu kadar yangın. Bundan sonrası sonu olmayan bir yol...

Yolun başındayken şimdi, bunu ilk fark ettiğimde o riyakâr adama teşekkür etmeliyim aslında. Onda gördüm ben o ışığı ilk, onda hissettim. Şimdi ışığın kendisine çevirdim yönümü. Yangınlarım bitmedi, aksine çok daha sıcak. Ama artık biliyorum ki, bu yangının sahibi o değil. Bu yangın ona değil, onu var edene!

Ezgi Ortakaya

Yazar Hakkında

İskele Editörü

Online dergiler Online dergiler