Author

Kültür-Sanat Editörü

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

TED [Technology  Entertainment  Design]

-Teknoloji, Eğlence, Tasarım!

TED : “Süper bir fikrim var!” diyenlerin; Dünya’yı değiştirebileceklerine inanılan dâhiyane planlarını sergiledikleri podyum.

Yeni çağın; zekâ, entelektüellik, teknoloji alanlarında önde gelen isimlerin olağanüstü fikirlerini ilk olarak sundukları TED toplantıları geleceğin şeklini belirliyor.

Bu yılki buluşması Oxford’da yapılan TED, bugüne dek pek çok ünlü tasarım ve ürünlerin hayat bulduğu yer oldu.

Amazon, Youtube, Facebook gibi sitelerin kurucuları, bu hayallerini ilk olarak TED toplantılarında sundu.

Konuşmacılara sunumları için 20 dk. tanıyan TED, herkese fikrini sunma hakkı tanımıyor. Eğer süper bir fikriniz varsa, öncelikle kendinizin bir deha, fikrinizin ise dâhice olduğunu TED yöneticilerine ispatlamanız gerekiyor.

Elif Şafak, TED’de sunum hakkı kazanan Türk olarak gururumuz:

http://www.ted.com/talks/lang/tur/elif_shafak_the_politics_of_fiction.html

Esra Matur

BİR VARMIŞ,

BİR YOKMUŞ!

"Hayali Yerler Sözlüğü!"

Hiç böyle bir sözlük duymuş muydunuz?

Hem de iki ciltlik bir sözlük!

Ben duydum... Hatta kanlı-canlı gördüm de! 


 

Alberto Manguel ve Gianni Guadalupi'nin hazırladığı iki ciltlik sözlükte, kitaplardan ya da sahnelerden gördüğümüz,duyduğumuz 1000'i aşkın sayıda hayali yer ve onlara ait birbirinden ilginç bilgileri bulacaksınız!

Tamamen hayal dünyanıza ve onun muhteşem zenginliğine hitap eden bir eser!

Neşeli Ada, Periler Ülkesi, Ütopya, Yasak Orman, Yaşayan İnsanlar Ülkesi...ve daha yüzlercesi…

Kulağa ilginç geliyor değil mi?

"Yaşayan İnsanlar Ülkesi"...Bu ülke, Kuzey İskoçya kıyılarına yakın bir yerde yer alıyor. Yüksek dağlardan ve inişli-çıkışlı çayırlardan oluşuyor.

Buraya gelen ziyaretçilere "ölümsüzlük" sunuluyor ve geri dönmelerine asla izin verilmiyor.

Bahşedilen ölümsüzlük sebebiyle kimi zaman bu ülke için "Ölmezler Toprağı" dense de, ülkede yaşayanlar yalnızca "Parıldayan Ova Ülkesi" ya da "Yaşayan İnsanlar Ülkesi" denmesini istiyor!

Ülke, kitapta yer alan diğer tüm yerler gibi bir hayal ürünü... Ülkenin insanları, onların çiğnenmez kuralları... Hepsi gerçekte var olmayan karakter ve olgular!

Peki içeriğinin tamamı reellikten uzak şeylerden oluşan bir sözlük neden hazırlanır?

Ya da biraz daha derine inelim; birbirinden farklı 1200 tane hayali girdi içeren bir sözlüğün, kaynak olarak okuduğumuz kitaplar ya da izlediğimiz filmleri kullandığını düşünürsek, neden dünyamızda bu kadar çok hayali figürün var olduğunu sorgulayalım!

Bunun kötü sayılabilecek bir durum olduğunu düşünmüyorum.

Ama "bir yere kadar" diye de ekliyorum.

Hayal kurma becerisi insanoğluna bahşedilen en büyük hediyelerden biri bence.

En etkili meditasyonlardan daha büyük etkilere sahip olabilecek denli de önemli!

Dışarıdaki gerçek ve bizim kontrolümüz dışında süregelen dünyadan kaçarak, kontrol kumandasının tamamen bizde olduğu belki de tek yer hayal dünyamız!

Dinlenmek, rahatlamak, reel dünyada erişemediklerimizi kurgu dünyamızda edinmek, belki unutmak ya da unutmamak ve hatırlamak için sürekli olarak kullandığımız bir mola yeri!

Ama dediğim gibi, burası bir "mola yeri".

Yukarda sözünü ettiğim "bir yere kadar" sınırı, mola yeri kavramıyla ilişkilendirilebilir.

Hayal kurun, hayal dünyanıza uğrayın; ama uğrayın... Orda yaşamayın!

Esra Matur

Genç Bakan Kimdir Biliyor Musunuz?

Ülkesinin 2023 vizyonu için fikir beyan edecek olan ve geleceğinin çizilmesinde aktif rol almayı hedeflemiş “genç” kitlenin buluştuğu “ULUSLAR ARASI GENÇLİK ŞURASI” organizasyonunun bir katılımcısıdır!

UGŞ11 organizasyonu, 24-27 Mart tarihlerinde Grand Hotel’de gerçekleşiyor. Farklı ülkelerden gelecek olan katılımcılarla, Türkiye’nin mevcut bakanlıkları incelenecek ve bunun yanında Türkiye’de henüz kurulmamış ancak entegre edilmesi hedeflenen yabancı bakanlıklar değerlendirilecek!

Geleceğin gerçek sahibi “gençler” in fikirlerinin son derece önemli bulunduğu bu organizasyonun sonunda alınan kararlar ve yapılan değerlendirmeler bir rapor halinde T.C Başbakanlığı’na sunulacak.Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılı 2023 vizyonunun çizilmesinde bu rapor aracılığıyla “gençlik” aktif bir rol almış olacak!

Organizasyonda şu an ülkemizde bulunmayan “Gençlik Bakanlığı”nın, Genç Bakanı olarak görev alacağımı burada gururla belirtir, organizasyon boyunca yapacağım gözlemleri bir sonraki Fikir Adası sayımızda sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyacağımı bildiririm. J

http://ugs11.com/

Tatlı Dil

Amerika’nın 5.Başkanı Abraham Lincoln, düşmanlarına çok yumuşak bir dil kullanırdı .

Bazıları bunu hoş görmeyerek sordular:

–Düşmanlarını yok etmek varken, onları okşamanızı anlamıyoruz.

Lincoln, onlara şu cevabı verdi:

–Düşmanları kendimize dost etmekle, onları zaten yok etmiş olmuyor muyuz?

Yazarların Gariplikleri

Dickens  romanlarını büyük, görkemli çalışma odasında kaleme alırmış. Düzgün bir el yazısı ile mavi renkli kâğıtlar üzerine, kâğıdın rengine yakın tonda mürekkeple yazarmış...

Edgar Wallace ise, çalışmaya başlamadan önce bir işçi tulumunu giyer, sonra da kendini hava akımından korumak için çevresini cam paravanlarla çevirttiği büyük bir masanın başına geçermiş. 

Bir yandan durmadan şekerli çay içer, öte yandan da bir "dictaphon"a konuşurmuş. Böylelikle dakikada 60 sözcük yazabilirmiş. Ünlü dedektif romanları yazarı, genellikle gündüzleri uyur, geceleri çalışırmış.

Mark Twain da yatakta yazanlardan... Yatağa uzanıyor, kâğıtları dizinin üstüne yerleştirip başlıyor kalem oynatmaya... Yazdıklarını yatağın üstüne ya da yere atıyor. Yanındaki komodinden piposunu doldurup boşaltırken yararlanıyor. "Bana güzel bir yatak verin, size ölmez başyapıtlar vereyim." sözü onunmuş.

Walter Scott, erkencilerden. Sabahleyin çok erken kalkar, kahvaltı yapmadan yazı masasına otururmuş. "Ivanhoe" adlı ünlü romanını ise hemen hemen çalışmasına hiç ara vermeden, gece gündüz bir çırpıda yazıp bitirmiş.

Alexandre Dumas, en yeni, en süslü giysilerini kuşanıp yakasına da bir çiçek yerleştirdikten sonra otururmuş yazı masasının başına. O da hiç ara vermeden çalışırmış. Hatta, söylentiye göre, romanını bitirmeden evden çıkmamak için ayakkabılarını ve çalışma odasının anahtarını hizmetçisine verirmiş.

Balzac, başucunda yanan bir mum olmadan hiçbir şey yazamazmış. Kahve tiryakiliğiyle de tanınan Balzac'ın bir başka özelliği ise, çoğu zaman yazı yazarken başına bir yün atkı sarıp ayaklarını da suya sokması... Öyle ki, onun bu adetini abartıp roman yazarken keşiş cübbesi giydiğini bile söyleyenler var!Balzac'ın bir alışkanlığı da, her gün mutlaka belirli miktarda yazı yazması... Sözgelimi günde 50 sayfa yazmaya karar verdiyse, dişini sıkıp 50 sayfayı dolduruyor. Belirli bir yerde, diyelim 30. sayfada takıldıysa, formunu kaybetmemek için kopya ederek dolduruyor...

Wordsworth, hiçbir yapıtını evinde, çalışma odasında yazmamış. Bu ünlü İngiliz şairin hizmetçisi gelen ziyaretçinin bir şey sormasına fırsat bırakmadan şöyle dermiş: " Burası efendimin kitaplığıdır. Kendisi şimdi çalışma yerinde; kırlarda bayırlarda dolaşıyor.

Bernard Shaw, evinin bahçesine bir kulübe yaptırtmış ve tüm yazılarını burada kaleme almış. Shaw, kendine göre geliştirdiği bir steno yazısı kullanırmış. Daha sonra daktilo ile yazmaya başlamış. Ancak, silik şeritlerden nefret edermiş. Şerit silikleşince, makineyi kaptığı gibi tamirciye götürür, şeridini değiştirtirmiş.

Schiller'in yazı masası üzerinde ekşi ya da çürük elma bulundurmaktan hoşlandığı söylenir. Yazar elmayı sık sık koklarmış. Bu koku ona yağmurdan sonra ormanda, otlar, yapraklar arasındaymış izlenimi verirmiş. Böylece bir düş evrenine girermiş. Bazen banyoda su içinde yazdığı olurmuş.

H.G.Wells'in yapıtlarını en okunaksız el yazısı ile yazdığı söylenir.Özel sekreteri olmasaymış, Wells'in romanları kolay kolay basılma olanağı bulamayacakmış. Ayrıca, gençliğinde ayaklarını suya sokmadan yazamazmış.

Henry James ayakta yazanlardanmış. Çalışma odasının çeşitli yerlerine yüksek sehpalar yerleştirir; bunların üzerine kağıtlarını dağıtırmış. Ve düşüne düşüne dolaşır, aklına gelen cümleyi en yakınında ki kağıda yazarmış. Böyle dolaşa dolaşa çeşitli kağıtlara yazdığı cümleleri sonradan birbirine monte edermiş.

Charles Dickens, çok güç uyuyan birisiydi. Uyuyabilmek için yatağının başını kuzeye çevirir, sonra da tam ortasına yatardı. Tam ortada olduğunu anlayabilmek için iki kolunu uzatarak ölçü alırdı.

Alexandre Dumas, doktorunun tavsiyesi üzerine uykusuzluğu yenebilmek için her sabah yedide Arc de Triomphe önünde bir elma yerdi. 

Richard Wagner, Porsifol Operası üstünde çalışırken (1882) banyodan çıkmadı. Suyun sürekli olarak sıcak tutulmasını ve içine egzotik kokular katılmasını istedi.

Edmond Rostand da Cyrano de Bergerac'ı banyoda yazmıştı. Çalışırken kimsenin kendisini tedirgin etmesini istemezdi; arkadaşlarını kapıdan çevirmeye yüzü tutmazdı. Bu yüzden, çareyi banyosuna sığınmakta bulmuştu.

Dante, belirli bir şeye ilgisini yöneltme yönünden, benzerine az rastlanır bir insandı. Birgün bir sokakta oturup üç saat süreyle elindeki kitabı okudu; kitap bitince oradan uzaklaştı. O sokakta o sırada bir şenlik yapıldığını söyledikleri zaman buna inanmak istemedi.

De Quincey, okumak üzere aldığı kitapları geri vermezdi. Üstelik bunların canına okurdu. Elindeki kitap ne denli ender, ne denli değerli olursa olsun, işine yarayacak bölümleri kopya etmek zahmetine katlanmaz, beğendiği sayfaları koparıp alırdı.

On dokuzuncu yüzyıl başlarında yaşamış İngiliz şair Percy Byuhe Shelley bir okuma tutkunuydu. Günde on altı saat okuduğu olurdu. Hem de oturarak veya yatarak değil; ayakta durarak okumayı severdi.

James Joyce'un yatağında, yüz aşağı yatarken yazdığı söylenir. Eski tip siyah mürekkepli kalemle ilk müsveddelerini çiziktiren Joyce, daha sonra kırmızı kalemle düzeltmeler yaparmış.

Online dergiler Online dergiler