Değişmeyen Silah

Süleyman Kahraman tarafından yazıldı. Aktif .

 

Saat 00.00… Havanın, dışarından gelen silah seslerinin insanın ruhunda uyandırdığı soğuk gibi titrettiği bir kış gecesi… Her yerde silah sesi. Herkes ayakta uyuyan yok o gece. Ayrıca bazı bazı nara sesleri de eşlik etmekte o gece silah seslerine. Duymuş olduğum bu silah sesleri savaşın ne kadar korkunç bir şey olduğu konusunda bana bir fikir veriyor, üşümemle birlikte.Düşünüyorum “2” zaman öncesini. Mesela Anadolu’nun işgali geliyor aklıma. O zaman yaşanan geceleri tahmin etmeye çalışıyorum duyduğum silah seslerinin yardımıyla. İngiliz’in Fransız’ın İtalyan’ın tabancasından çıkan merminin benim dedemin ninemin, bacımın hayatına son verişini hisseder gibi oluyorum. Ama sanki ben iki mahalle ötede; korunaklı bir yerdeymişim gibi duyuyorum bu sesleri. İşte bu “gibi” dediğim şeyi de hissettiğim için tam anlayamıyorum dedemin nenemin çekmiş olduğunu…

Daha sonra “1” zaman öncesine gidiyorum. Bu sefer Balkanlara… Din kardeşimin katledilişi geliyor bu sefer aklıma. Bu sefer küçük bir çocuk olarak yaşıyorum gibi o savaş zamanlarını.  Yine “gibi” var çünkü çocuk en güvenli yerde. Anasının kucağımda. Daha öte güven duyulabilecek bir yer yok. O Günlerde yaşananları tahmin etmeye başladıkça o küçük çocuk güvenle sarıldığı yerde beklide ilk kez ve kesin olarak son kez kanla tanışıyor. Çünkü kapı kırılıyor. Dışarıdan gelen o silah seslerinden biri evin içinde annesinin kanıyla tanışmasına sebep oluyor. Kesin olarak son kanla tanışmasına sebepte o evde bir silah sesi duyulmuş olmasından. Bunların yaşandığını düşündükçe karanlığa gömülür gibi hissediyorum kendimi ve savaşın dehşetini bir kez daha anlıyorum.

Daha sonra hiçbir zaman öncesine gitmiyor, o ana dönüyorum ve bu sefer “gibi” yok. Yani kendimim ve o gecede; ne istiklal Harbi zamanı ne Balkanlarda yaşanan mezalim zamanı. O gece 01:01:2010 ve saat 00.00… Yani yılbaşı. O gece bulunmuş olduğum biraz varoşvari bir yer olması münasebetiyle kutlamalar böyle yapılıyor. Silahlarla… Hani o dedemi, nenemi öldüren silahlar.. Hani o küçük çocuğu annesinden ayırmayan(!) silahlar. Ne kadar garip ve enteresan bir tablo. Bir zamanlar o tür geceler kan ağlatırken şimdi kutlama cinsinden oluyor. 

Not: Aslına bakılırsan yazının devamında “o medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar”a ne kadar alıştığımızı ve kendimizi ne kadar unuttuğumuz konusunda şeyler yazman gerekirdi. Ama yazmıyorum çünkü artık çok klasik ve klişe şeyler oldu bunlar. Yanlış anlamayın ve klişe dememle basite indirgiyorum sanmayın ama tekrarlana tekrarlana insanımızın ruhunda ülfet uyandırdı artık. O yüzden kısa kesiyor ve sadece 3 soruya cevap arıyorum

Biz Kimdik?

Biz Kimiz?

“Kimdik” ile  “kimiz” arasında Nerdeyiz?

Saygılarımla…

 

Yazar Hakkında

Süleyman Kahraman

Süleyman Kahraman

Doğum yeri, kaybedilen toprakların aziz hatıraları sayılacak topraklardır. Daha henüz emekleme safhasında iken Türkiye’ye adım atarak 21 sene T.C topraklarından ayrılmadı. Bir senelik Karl Marx Stadt’da eğitimine yama yaparak, makine mühendisi olma yolunda özgeçmişine bir parantez ekledi. İlkokul ve liseyi İstanbul’dan önceki başkentte, üniversiteyi ise sanayi göbeği Kocaeli’nde okudu. Birkaç deklanşör hamlesiyle fotoğraf işinde amatör, birkaç karalamayla da yazmakta…

 

Kafa Kâğıdı:    

 

 

Online dergiler Online dergiler