Gereksiz Bir Yazı

Süleyman Kahraman tarafından yazıldı. Aktif .

 

İnsan kaleme almak istediği şeyleri neden kalemi eline alınca unutur bilemem. Bana genellikle böyle oluyor. Bunun ne ile alakasının olduğunu hala çözemedim. Böyle durumda olup da çözebilen varsa lütfen bana da yardımcı olsun. 

İçinde bulunduğum durumları cümlelere dökememek acizliği içersindeyim. Yani aslında bu duruma sebep olanların yüzüne savuracak çok sözüm var ama…

Mesela söyleyeceğim sözlerden biri “Ne kadar gereksizsin!” olacaktır. Gereksiz olduğunu yüzüne söylerken, içimdeki kini dökerek, edebi bir değeri olan cümleler savuracağıma da inanıyorum ayrıca.

Gereksiz olmak…

Bu tip insanlar maalesef hayatımda yok değil. Gereksizler. Çünkü senin ona biçtiğin payelerden çok ıraklar veya önceden nazarında bulundukları mevkinin hakkını veremez olmuşlar. Böylece gereğinin yerine getirememekten ötürü gereksiz olmaktadırlar maalesef.

Gereksiz oluşları bana şunu dedirtmiyor mesela: “Gereksizlerse seni neden bu kadar rahatsız ediyorlar ki, koyver gitsin.” Rahatsız ediyorlar; zira gereksizliklerinin getirmiş olduğu bir fazlalık var.

Bu fazlalığı aslında ben onlara veriyorum ya da zamanında vermişim. Şimdi de geri alamıyorum. Bu geri alamayış beni onlara karşı böyle olumsuz düşünmeye itiyor belki de…

Fazlalık olmak…

Sen bir insana gereğinden fazla değer, saygı, sevgi ve hatta en kötüsü aşkını verirsen ve bunlara karşındakinin liyakati yoksa eğer; o insan sana fazlalık olur artık. Buna aslında sen sebep olmuşsundur ve ceremesini de sen çekmeye mecbursundur. Çünkü karşında, senin tarafından yaratılan bu insan profili, sürekli senin kullanma dürtüsü içersindedir. Yani bir suistimal söz konusudur. Gururunun hayatındaki oranı nispetinde bunu bir yere kadar müsaade edebilirsin. Sonra dayanamaz patlarsın ve nihayet suçlu yine senden başkası olmaz. Çünkü buna sen sebep olmuşundur; en güzel duygularını fütursuzca dağıtarak. Bu yoldan da geri dönüşü yok denecek kadar zordur. Ya da kolayı varsa ben bilmiyorum. Zaten bilinseydin benim tarafımdan bu satırlar kaleme alınmazdı.

“Bir insan peki nasıl fazlalık olabilir senin hayatında?” bu sorunun cevabı basittir.. “vefalı olmayarak.” Hiçbir şey karşılıksız değildir. Senin karşı tarafla paylaştığın her şeyden ötürü, karşı taraftan beklediğin tek şey vardır.. Ona da vefa denir. Bunu açıklamaya ihtiyaç bile duymuyorum. Açık ve nettir… ama sonucunu , yazının devamı için” yazacağım. Vefasızlığın sonucu da yavşaklıktır.

Yavşaklık bence şöyle bir benzetmeyle açıklanabilir: Bir ülkedeki en embesil insanın kral tahtında oturmasıdır. Benzetmeyi açıklarsak; ülke sensindir, mağdur olan yani. En embesil insan da; o yavşaktır ki; vefa yoksunu bu insanı sen böyle bir yere layık görmüşsündür. Kral tahtı da; hiç kimsenin senin nazarında o derece yüksek bir makama layık olmadığı yerdir.

Bu böyle gider; gereksizlik, yavşaklık, vefasızlık…. Daha fazla uzatmaya gerek yok yani…

Yeri gelmişken şöyle bir şey de belirtmek isterim. Bir atasözümüz var hani; “Eski dosttan düşman olmaz.” diye. Aslında bu eksiktir. Bence doğrusu; “eski dosttan düşman dahi olamaz.” Zaten o dost, dost kalabilseydi hala dostun olurdu; düşman olamama sıfatına gerek duyulmazdı.. Eğer dostun olarak kalamamışsa; düşmanının sende edindiği yer kadar bile bir konumu yoktur onun artık.

Yazımı Nazım Hikmet’in bir şiiriyle bitiriyorum. Zaten bu kadar gereksizlik, fazlalık … vs için çok fazla kelime sarf ettim ve okuyucunun da  zamanını boşa harcadım diye düşünüyorum. Bu şiiri paylaşarak istedim ki yazının sonunda okuyucu  sanatsal değeri yüksek bir şeyler okusun..

Saygılarımla… 

Beyazıd Arhan

 

 

SEN

 En güzel günlerimin

üç mel'un adamı var:

Ben sokakta rastlasam bile tanımayım diye

en güzel günlerimin bu üç mel'un adamını

yer yer tırnaklarımla kazıdım

hatıralarımın camını..

En güzel günlerimin

üç mel'un adamı var:

Biri sensin,

biri o,

biri ötekisi..

Düşmanımdır ikisi..

Sana gelince...

Yazıyorsun..

Okuyorum..

Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,

insanın

bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..

Ne yazık!..

Ne kadar

beraber geçmiş günlerimiz var;

senin

ve benim

en güzel günlerimiz..

Kalbimin kanıyla götüreceğim

ebediyete

ben o günleri..

Sana gelince, sen o günleri -

kendi oğluyla yatan,

kızlarının körpe etini satan

bir ana gibi satıyorsun!.

Satıyorsun:

günde on kaat,

bir çift rugan pabuç,

sıcak bir döşek

ve üç yüz papellik rahat

için...

En güzel günlerimin

üç mel'un adamı var:

Biri sensin,

Biri o,

biri ötekisi...

Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi...

Sana gelince...

Ne ben Sezarım,

Ne de sen Brütüssün...

Ne ben sana kızarım

ne de zatın zahmet edip bana küssün..

Artık seninle biz,

düşman bile değiliz..

1933-Nazım Hikmet

 

 

 

Yazar Hakkında

Süleyman Kahraman

Süleyman Kahraman

Doğum yeri, kaybedilen toprakların aziz hatıraları sayılacak topraklardır. Daha henüz emekleme safhasında iken Türkiye’ye adım atarak 21 sene T.C topraklarından ayrılmadı. Bir senelik Karl Marx Stadt’da eğitimine yama yaparak, makine mühendisi olma yolunda özgeçmişine bir parantez ekledi. İlkokul ve liseyi İstanbul’dan önceki başkentte, üniversiteyi ise sanayi göbeği Kocaeli’nde okudu. Birkaç deklanşör hamlesiyle fotoğraf işinde amatör, birkaç karalamayla da yazmakta…

 

Kafa Kâğıdı:    

 

 

Online dergiler Online dergiler