Ölüm

Süleyman Kahraman tarafından yazıldı. Aktif .

 

Ölüm; ne abartılacak kadar korkunç ne zannedildiği kadar acı ne de insanı geceli gündüzlü kederlere gark edecek kadar duygu hegemonyası değildir. Zira ölüm herkese, somut anlamda, bir kere gelmekle beraber, ölenlerden de tecrübe niteliğinde bilgi alamayışımızdan bir bilmez oluyor adeta. Her bilinmeyende olduğu gibi de ölümde insana korku vermektedir.

Ölümü bu denli abartılacak durumu getiren en önemli şey dünyeviliktir. Yani hayatımızı sadece dünya endeksli yaşamamızdan kaynaklanmaktadır. Bu böyle olunca ondan ayrılma manasına gelen ölümde, sevgilisine bir daha kavuşamama benzetmesinde olan insana bir sıkıntı yükler. Hâlbuki hayat bu değildir. Hayat bir dengeler, çerçeve ve yollardan oluşan geçici bir sınav yeridir. Daha açık söylemek gerekirse asıl gidilmesi gereken bir yolda konaklama yeridir. Elbet bir gün tren kalkacaktır ve o da ölümdür elbet.

“Ölümden korkmayanlar kimdir?” diye bir soru sorulacak olsan benim aklıma ilk önce gelen Mevlana Hazretleridir. Zira ölüm gününe ebedi sevgiliye kavuşma günü olarak gören bir mantık koyar önümüze; ki biz buna Şeb-i Aruz diyoruz. Onun düşüncesinde var olan ölüm kavramı anlaşıldığı üzere asıl yere varmaktır. Asıl yerde de aslolana yani; ebedi sevgiliye vuslat vardır. Bu kavuşmada burada her gününü dünyaya bağlılığına bir perçin atmakla değil, sevgilinin hasretinden yanmak vardır. Bu dünya da yanmakta ebedi yanıştan kurtulmaya bir bilettir.

Burada dini ilimlerin meşgul olduğu öbür dünya hayatını bizim ilmihal kitaplarının ibadet hayatımızı belirleyen eylemler için koyduğu kurallar çerçevesinden düşünmemek gerekir.

Zira o bu dünyanın manasını anlamamıza yetmez. Elbette gerekli ve zaruri bir şeydir; ama uhrevi hayatı kazanmanın tek ve yeter yolu değildir. O sadece önümüze usuller koymaktadır. Mesela namazın nasıl kılınacağını söyler bize. Ama secdede dökülen iki damla gözyaşını yani o denli büyük samimiyetin Allah katında ne değerde olduğunu söylemez elbette.

Sevmeden sevilmeden nasıl bir insan cennetlik olabilir.  Bunu hangi usul kanun kıstasları belirleyebilir. Hangi kural cennetin dahi ötesini bize sunabilir. Yani oda en güzel Yunus’un tabiriyle açıklanır:

Cennet cennet dedikleri,

Birkaç köşkle birkaç huri.

İsteyene ver onları

Bana seni gerek seni.

Dillerinden bu türlü güzel sözlerin dökülen insanların yaşam tarzını ve ölüme nasıl baktıklarını anlamamız zor olmasa gerek. Ve ben ne kadar onların hayatını kelimelerle anlatmaya çalışsam da, herhalde kabalık etmiş ve elbette eksik, noksan anlatmaktan başka bir şey yapmış olamam.

Ölüm bir yok oluş değildir. O ebedi bir hayata açılan bir kapıdır. Biz bu algılayış içinde olmadığımız sürece de aslında bu dünya da bir cehennem olmaktadır. Zira aklımıza takılın, canımızı sıkan, huzurumuzu kaçıran o kadar çok gereksiz şeyler vardır ki… Hâlbuki ahiret eksenli ve Rıza-ı ilahiyi yakalamak ekseninde bir hayata sahip olsak bu tür problemler anından çözülecektir. Tevekkül etmeyi ve O’ndan gelene “eyvallah” demeyi öğreneceğizdir.

Daha sonra da yüce bir zatın dediğin gibi “bizim işimiz ölümün yüzünü güzelleştirmektir.” deyip hakikate yürüyecek, yürütecek insanlar olacağız.

Dünyayı ve ahireti ve onun başlangıcı olan ölümü gerçek manada anladığımız zaman önümüz aydınlanacaktır. Yazımı ölüm anlayışının nazarımda son noktası olan şu mısralarla bitirmek istiyorum:

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber;

Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü peygamber?

Saygılarımla…                                       

Yazar Hakkında

Süleyman Kahraman

Süleyman Kahraman

Doğum yeri, kaybedilen toprakların aziz hatıraları sayılacak topraklardır. Daha henüz emekleme safhasında iken Türkiye’ye adım atarak 21 sene T.C topraklarından ayrılmadı. Bir senelik Karl Marx Stadt’da eğitimine yama yaparak, makine mühendisi olma yolunda özgeçmişine bir parantez ekledi. İlkokul ve liseyi İstanbul’dan önceki başkentte, üniversiteyi ise sanayi göbeği Kocaeli’nde okudu. Birkaç deklanşör hamlesiyle fotoğraf işinde amatör, birkaç karalamayla da yazmakta…

 

Kafa Kâğıdı:    

 

 

Online dergiler Online dergiler