Bir Hikayem Var

Said Doğrul tarafından yazıldı. Aktif .

Nesne ve öznelerin çok farklılık göstermemesine karşın; yapılan fiilerin, kullanılan sıfatların, içinde bulunulan belirteçlerin sürekli değiştiği bir cümlem vardı.

Zaman önemsizdi.

Yaşanıyor olan an, zayıf bir hafızaya iliklenip karanlığa karışır ve geçmiş zaman kipinin sağır kulaklarına fısıldanırdı.

Gelecek, hayat yolculuğu patikasının üzerine düşmüş bir gölgeydi; ‘şimdiki zaman’ içinde kullanılamadan değersizleşir ve elde edilemeden sessizleşirdi.

‘Bugün’ yaşanılarak, ‘dün’ oluyor ve ‘yarın’ın elinde yalnızca bir nakarat kalıyordu.

Oysa benim anlatmam gerekiyordu.

Yazılması gereken bir ‘dün’, bahsedilmesi gereken bir ‘bugün’ ve tasarlanması gereken bir ‘yarın’ vardı.

Ve benim anlatmam gerekiyordu.

Çünkü bir hikayem vardı.

*

Çocuksuydu ilk yazdıklarım, ciddiye alınamayacak kadar gülünç.

Kelimelerim en acemi rengiyle serkeşti, eline ilk defa kalem almış bir ergenlik çağı gencinin yazabileceği kadar romantik.

Keskin olan iyi-kötü ayrımına, yazım kuralı tanımaksızın cinaslı adımlar attırır ve uyanıkken görülen siyah-beyaz rüyaları tevriyeli noktalarla bitirirdim.

Ne yazdığım hikaye, ne hikayenin yazıldığı defter ne de hikayenin yaşandığı okul sona erecekti.

Özne ve nesneler hiç gitmeyecek ve yaptıkları filler ile kullandıkları sıfatlar asla tükenmeyecekti.

*

Hikayem kadar masbu ve bir hikaye kadar masumdum.

Yazdıklarıma ‘Suç ve Ceza’, kendime Dostoyevski diyecek kadar kendini bilmezdim.

Anlık duygularla yazdığım senaryoyu, anında tatbik ya da ansızın tebdil ediyordum.

Bir önceki sayfadaki düşman, bir sonraki cümlede dostum oluyordu; sevgi ve nefret birbirine paralel iki ayna gibi paslaşıyorlardı.

Fakat artık geçmiş kaybolmuyordu.

‘Dün’ yazılıyor, ‘bugün’den bahsediliyor ve ‘yarın’ tasarlanıyordu.

*

Sayfalar çoğaldıkça, büyüyordum; üslubum ile birlikte olgunlaşıyordum,  imlam gibi ben de düzeliyor ve kullandığım jargonla dünyaya bakıyordum.

Farklı zaman belirteçleri, farklı halet-i ruhiyelerde gezindirip farklılaşan insanlarla farklısını yaşattırıyordu.

Yepyeni zamirler, cümleyi realize ederek özneyi etken veya edilgen yapıyordu.

Çevremdekilerin sayısı arttıkça; hikaye, içerdiği karakter fazlalığıyla romana selam ediyordu.

Karakterler arası yaşananlar; kimisini ‘eski bir tanıdık’ yapıyor, kimisini ise unutturarak hikaye dışı bırakıyordu.

Bir kısmının sıfatı hiç olmayacak kadar değişiyor, bir kısmı da fiilleriyle kendisini hiç olmayacak kadar değiştiriyordu.

Kimine her cümlede bir öğe görevi verilirken, kiminden ise gün geçtikçe uzaklaşılıyordu.

Ve bazıları vardı ki isminin geçtiği her sayfayı değerli kılıyor, bazıları yanlış bir karar olarak silgiyle muhatap oluyordu.

*

Her yaşamın bir ölümü, her yazın bir sonbaharı ve her gündüzün bir gecesi süregelmiştir.

Benim bir hikayem vardı.

Bu hikaye bitmeyecek, hikayenin geçtiği okul sona ermeyecek ve hikayeyi oluşturan özneler hiçbir yere gitmeyecekti.

Ne hokkadaki mürekkep kuruyacak ne de boynumuzdaki mavi kravat bir daha kullanılmamak üzere dolabın kuytu köşelerine atılacaktı.

Fakat zamanı hesaba katmamışım…

***

Not: Bu yazı dört yıllık lise hayatımın son gününde, üç yıl boyunca kullandığım defterin son sayfasına karalanmıştır.

 

 30.04.2009

                                                                                

 

Yazar Hakkında

Said Doğrul

Said Doğrul

İlk ve orta öğrenimini, gözünü açtığı şehirde tamamladı. Hukuk okumak üzere Bursa akvaryumundan İstanbul deryasına kulaç attı. Bir müddet tiyatro ile oyalandı, üç-beş kısa filmimsi çekti. İstanbul Üniversitesi Kamu Hukuku yüksek lisans programında temaşager, aynı kurumda Sosyoloji lisans talebesi. Sıfat değil, eylem olarak ‘yazar’lığını, editörlüğünü de yaptığı Fikir Adası e-dergisinin yanı sıra, sair süreli yayınlarda sürdürüyor. Şu an ise uzak ülkelerde, davulun sesinin geldiği yeri bulmaya çalışıyor. İleride cennetlik olmak istiyor.

 

Kafa Kâğıdı:       |  

Online dergiler Online dergiler