Vefa Semti | Aydın Gülan

Administrator tarafından yazıldı. Aktif .

Vefa, artık Fikir Adası’nda da bir semt ismi. Günah çıkarma hücresi veya yollanmamış mektuplar postanesi değil, rahlesinden geçilen hocalarımız için birer paragraflık saygı duruşu. Samimi satırlarda emek borcunu ifa çabası.

İlk misafirimiz sayın Prof. Dr. Aydın Gülan.

Lâyık olmak dileğiyle...

***

Yıllar önce kitaplarımın birinde ‘hayat kahramanlarımdan biri’ olarak ilan ettiğim değerli insan... Üniversite koridorlarında sadece bir hoca zannederken, sokağa inince sanki bir sokak uzmanı ile karşı karşıya kalmıştım yine yıllar önce. Yıllarca üniversitede aynı katta komşu olmanın zamanla yarattığı yakınlık sayesinde kendimizi arada uzaklarda bulduk arkadaşlarla.

Uzaklara yemek turlarından ara sokaklarda en iyi narların nerede bulunduğuna kadar genişleyen anılar canlanıyor düşündükçe.

Fakat onların hepsinden öte, bilimsel olarak ilk bakışta çok zor bulduğunuz fikirleri, onunla konuşmaya başladıktan sonra kendiniz savunuyorken bulabiliyorsunuz. Ve bu, üstelik ilgimi en çok çeken özellik. Faydalı sohbetler, değişik bakışlar, yeri geldiğinde tavizsiz tavırlar... Düşündükçe, aklımda şekillenen kavramlar bunlar...

Yıllar olmasına rağmen tanıyalı, hala yeni yönlerini keşfetmeye devam ettiğim bir insan ve hocam... Bu da bir insanın ne kadar heyecan verici olabileceğini gösteren diğer özellik...

Doç. Dr. Zekeriya Kurşat

*

Prof. Dr. Aydın GÜLAN, Hukuk Fakültesi Lisans Öğretiminde (1995-1999) Hocamız oldu. Yanlış hatırlamıyorsam, İdare Hukuku Dersi’nde kendisinden kamu malları ve kolluk konularını dinleme fırsatını bulmuştuk. Hocamızın oldukça akıcı anlatımı ve yer yer nükte de içeren çarpıcı örnekleri sayesinde derse olan ilgimiz hep üst düzeydeydi. Mezun olup, Fakültede meslek hayatına başladıktan sonra Hocamızı daha yakından tanıma imkânı elde ettik. Hocamızın gerek bizlerle gerekse öğrencilerle olan sıcak ilişkileri, engin genel kültür bilgisinin yanı sıra farklı şehirler ve yemekleri hakkındaki şaşırtıcı detayları içeren tespitleri hayranlık uyandıran ve her zaman için örnek almaya çalıştığımız yönlerinden bazılarıdır. Bu vesileyle kendisine bir kez daha saygılarımızı sunuyoruz.

Yard. Doç. Dr. Selman Dursun

*

“Hayatın ve tutacağın yol hakkında tereddüde ve kararsızlığa düşüp de bir ışık aradığın zaman, fikrini soracağın kimseyi iyi seç.” / Ali Fuad Başgil

 “Acaba şimdi, burada, bu durumda O olsaydı ne düşünür, nasıl davranırdı...” diye düşündüğü birileri olmalı insanın. Hatta adeta zımnî bir danışma mahiyetinde içten içe gözlemleyeceği birileri. Yıllar sonra bile, henüz mesleğinin ilk yıllarındaki başarısından söz ettirecek kadar alanına hâkim olmasının yanında; uzman cehaletinden uzak, multi-disipliner bir yaklaşıma sahip birileri. Üsküdar’ın size hatırlattıklarından birileri. Ve lavanta kolonyasının. Kitabınızın satırları arasında size eşlik eden tambur sesinin bir de. Çiçeği burnunda bir stajyerin, devasa adliye koridorlarında karşılaştığı ve şablonlaşmış ifadelerle iletişim(!) kurduğu onlarca sîmanın yanından her ayrıldığında; samîmî ve güler yüzlü ciddiyetini aradığı birileri. [Aslında bu, çoğu zaman bir dezavantaj niteliği arz eder, çünkü artık tanıştığınız insanlardan beklentileriniz, dolayısıyla da hayal kırıklıklarınız artabilir. Ama sonra düşünürsünüz; o “birileri” bu hayal kırıklıklarıyla hem sosyal ilişkilerinde hem de hukukî temelde yıllarca mücadele etmiştir de o sağlam duruşunu, nezaketini, zarafetini muhafaza etmiştir. Bu da O’ndan alacağınız bir başka derstir]

Belki de en mühimi, insanın kendi kendine saygı duymasını öğretecektir. Zîra, birbirinden kaliteli, sağlam ve estetik malzemelerle böyle bir kişilik inşa etmek; bedenine, zihnine, kalbine, zamanına, hilkat sebebine saygı duymanın bir ürünü olsa gerektir. Usta bir aşçı düşünün, birbirinden güzel malzemelerle lezzetli ve bir o kadar zahmetli bir yemek hazırlamış olsun. Gelin görün ki, tuzu eksiktir yemeğin. Dolayısıyla lezzeti tam olarak almanız neredeyse imkânsız. Bir tutam tuz, her şeyi halledecektir. İşte o “birileri”, tıpkı bir tutam tuzun yemeği itmam ettiği gibi, tüm bunlara eklediği tam kıvamında bir tevâzu ile ikram ettiklerinden öylesi lezzet almanızı sağlayacaktır. Tabii, bu tevâzuun sizi, ardında gizlediği, o sunulmamış engin deryayı düşünmeye sevki işten bile değildir.

Elif Aslı Akyüz

*

Aydın Gülan hoca, her talebesinin istisnasız kendisine hayranlık beslediği, alanına hâkimiyetini en ilgisiz kişinin dahi fark edebileceği, dünyanın en sıkıcı derslerinden birinin hocası olmasına rağmen dersleri iple çekilen bir hukuk profesörü. Normalde hocaların övünç kaynağı olan bütünlemeye kalan kişi sayısını kendine dert edip ek dersler düzenleyen, sayısını artık hesap edemediğimiz öğrenci kitlesine tek tek kâğıtlarını inceleten, kapısını çaldığınızda veya mail attığınızda dünyanın en gereksiz şeyinden dahi bahsetseniz sizi dinleyen, cevaplayan, hiç ümit yoksa bambu ağacının hikâyesinden bahseden bir hoca. Öğrencilerine İdare Hukuku'ndan çok daha mühim şeyleri tavrıyla, yaptıklarıyla, söyledikleriyle izah eden, kavratan bir hoca, şükür ki hocamız...

Halil Kaan Canan

*

Yağmurlu bir ikindi üzeri ve endişeliyim. Okuldaki ilk zamanlarımda zihnimi yoran pek çok şey var. Üst sınıftan bir arkadaşımın tavsiyesini dinleyerek okuldan bir hoca ile tanışmak üzere havuzlu bahçeden karşı binaya geçiyorum. Fakülteye aşina ve belli ki fakültenin aşina olduğu bir profesör. Adını bildiğim, henüz derslerinden birini almadığım hocam, genişçe aralık kapısının karşısında, çalışma masasında oturuyor. Çekingen tavrımdan mı bilemiyorum –hocanın her misafirini böyle buyur ettiğini sonra anlıyorum- cana yakın tavrıyla içeri davet ediyor. Girişte duvarları görünmez kılarak devam eden geniş ve derli toplu sayılabilecek bir kütüphanesi var. Karşısındaki sandalyelerden birine oturuyorum. Masası yoğun ancak misafire ‘‘vaktim yok’’ mesajı veren bir hâl yok. Hocamın hocası, kendi kitap dizisini ziyaretçiyle araya set çekmek için kullanırmış. Burada sessiz bir düzen var, hoca dersleri nasıl bulduğumu ve hocalarla tanışıp tanışmadığımı soruyor. Odasında bulunan –hatırladığım kadarıyla çikolatalar- kutudan bir şeyler ikram ediyor. Ben de anlatıyorum, sudan çıkmış balık halim İstanbul’un sağanağında ve hocanın güven telkin eden ciddi ses tonunda duruluyor. O günden sonra okulda gördüğümde hocaya selam veriyorum ve yakın bir zamanda Aydın hocadan ders alma imkânım oluyor.

Derslerinde, hocanın alıştıkça anlaşılır hale gelen uzun ve kesintisiz cümleleri, başta izah etmiş olduğu ders akışında devam ediyor. Zamandan kopuyor olsam da biliyorum, bu dersin süresi yetmeyecek. Hocanın cana yakın tavrını kürsüden de hissedebiliyorum. Dersin akışı söz almak isteyenlerce bölünebiliyor ama kopukluk yok, hoca derse katılan yeni görüşü pek çok yönden değerlendiriyor. Zihnindeki planda seyretmiyor hayır, sanırım bu nedenle etraftaki eller havaya kalkmaya başlıyor. Hoca, temellendirilerek açıklanan muhalif bir görüşe kendisine katılan görüşten daha çok ağırlık veriyor. Asistanları ve öğrencileri değişik açılardan bakarak ders akışına dâhil oluyor.

Derste şehre dair ince detaylar gizli, hoca kendisini her ziyaret edişimde yaptığı gibi değişik derslerinde de öğrencilerine şehirden bir şey ikram ediyor. Kendi tecrübelerinin değer biçilemeyecek incelikleri ile birlikte zihnimizde güzel bir not olarak kalıyor bunlar. Bir kitap, bir yazar ismi, eski bir pasaj adresi, pek kimsenin farkında olmadığı tarihi bir fırından sıcak bir parça çörek, merakını sürdürüp doğru soruları sorabilecek kadar temrin yapmış olanlara birkaç sağlam cevap. Tecrübeleriyle hemen karşımızda olan hocamızı ciddiyeti ve iyimserliğiyle bize yakın ve anlaşılır kılan, teşviklerinin ciddi anlamda etkili oluşu. Bu, yaşımızın ve bölümümüzün zorlukları arasında iyileştirici bir dayanak.

Bize bir ufuk kazandırıyor, meslektaşı ve aynı anda öğrencisi olarak kalabileceğimizi hissettiriyor. Bir de yetiştirdiği öğrencilerinden tecrübe etmiş olmalı ki ekliyor: ‘‘Belki bir gün biz de sizin öğrenciniz oluruz…’’

Didem Çiftçi

*

4 yıllık hukuk fakültesi serüvenim, kendimce önem atfettiğim dersleri takip ederek geçti. Amfinin sıkı takipçilerinden olamasam da her daim şükran ve hayranlıkla andığım Aydın Gülan hocamızın ve derslerinin müdavimi idim.

Kendisiyle olan ilişkim kürsüden öteye geçememiş olsa da, üslubu ve kelamıyla bende derin izler bırakmış; haddim olmadığı halde bu satırları kaleme almama da işbu hisler sebep olmuştur.

Alanına hapsolmuş kimi ünvan sahiplerinin yanında onun geniş entelektüel birikimi, zarafeti ve mütebessim siması kendisine hayran olmak için yeterlidir. Ancak hocamız, her daim araladığı kapılarla bizi şaşırtmış ve yelpazesindeki bu renklerin yalnızca bizim gözümüzün alabildiği kadarı olduğunu hissettirmiştir. Ki bu hissiyatımda yanılmadığımı hocamızın, ebru üstâdı Mustafa Düzgünman’ın son icazetli talebelerinden olma hikayesini öğrendiğimde bir kere daha anladım.* Öğrencileri nezdinde bu denli kıymetli olmasına gelince... Derste sorduğu sorular karşılığında yemek ısmarlayan, sınav sorusu olarak “İdare Hukuku ile alakalı ders kitabı dışında okuduğunuz bir kitap yahut makale hakkında bilgi veriniz’’ şeklinde ezberbozan bir yaklaşım güden, derste gönüllü öğrencilerden oluşan gruplarla farazi dava yarışmaları düzenleyen, İÜHF bünyesinde ilk video kayıtlı dersi gerçekleştiren hocamız bu yaklaşımıyla bize bir akademisyenin haiz olması gereken vasıflarını sezdirmiş, hepsinden evvel türümüzü temsil etmeyi ve ‘insan’ denince hatırlanıyor olmanın önemini öğretmiştir.

Hocamız ve fildişi kulesi bizim için bir sığınak, başımız sıkıştığında her daim çalabileceğimiz sağlam bir kapıdır.

*Ahmet Yüksel Özemre, Hasretini Çektiğim Üsküdar kitabında Mustafa Düzgünman’ın hayruhaleflerinden bahsederken Aydın hocamızı da bu nadide isimler arasında görmekteyiz.

Buket Abanoz

*

Söz konusu bir derya olunca, sizden kendi aklınca yorum yapan tecrübesiz birinin kelimelerine tahammül etmeniz beklenir. Hâlbuki onu her tanıyan başka bir his duyup başka bir mana bulacaktır. Yine de birileri kalkar iki satır karalar. Ben tanıdım demek ister heyecanla, anlatmaya kalkar onu ifadeden uzak bulanık anlatımıyla. Ben de bu cesaretle ve ‘lavanta kolonyasının kokusundan’ aldığım ilhamla yazmaya niyetlendim. Çocukluğumuzda anlatılan seçilmiş şahsiyetler sanki uzaktaki bir masal diyarında yaşardı, hâlleriyle hâllenemeyecek kadar uzakta. Fakat bizim çağımızda, bizim yaşadıklarımızla, bizim çorak iklimimizden farklı bir hissiyatla yaşayan birinin olması önce dönüp kendimizi yoklamamıza ve sonra vakitli vakitsiz kapısını aşındırmamıza sebep oldu 4 yıl boyunca. Ne hâlimizde edep vardı ne de hitabımızda. Buna rağmen dupduru sohbetinden nasiplenmek için odasına girdiğimizde ham hâllerimizi isabetle sezse de bize hissettirmeden veciz sözleriyle eğitti. Şimdi o sözlerin her biri ayrı bir manaya kapı açıyor zihnimde. Zannediyorum kendisinin sehâveti, zarifliği ve vakur duruşu herkese mâlum ve bu hâliyle daha birçok kimsede derin izler, hatıralar bırakacak. Umarım onu daha iyi tanır ve kıymetini üst düzeyde idrâk edebilirim.

İlmine, irfanına bereket Kıymetli Hocam...

Sümeyra Başyiğit

*

"Tam bir İstanbul beyefendisi". Bir kamuoyu yoklaması yapılsa 10 kişiden 9'u böyle tanımlayacaktır Sayın Aydın Gülan'ı. Öyledir de gerçekten, kibar, anlayışlı bir insan. Meselâ başında bulunduğu İstanbul Üniversitesi İdâre Hukûku Anabilim Dalı'nın çok güzel bir geleneği: Orada kapılar aslâ kapanmaz! Bu sâyede oraya kim giderse gitsin karşısında her zaman bir muhatap bulur, orada kapılar arkasında iş dönmez. Şeffaftır orası, daha doğrusu "Günışığında Yönetim"dir. Aydın Hoca'nın herkesi kendine hayran bırakan bir başka özelliği de ilmidir herhâlde. Çalıştığı alanın uzmanı olmasının yanında diğer birçok alanda da engin bilgi birikimine sâhiptir. Benim Aydın Hoca'ya duyduğum muhabbetin bu denli olmasını sağlayan da bu sanırım. O yüzden bana sorduklarında İstanbul Beyefendisi demiyorum, o konuda zâten herkes mutâbık. Bana Aydın Hoca'yı sorduklarında kimsenin söylemediğini söylüyorum: her seferinde İdâre Hukûku ile ilgili bir sorunla ya da soruyla gittiğim ve her seferinde sorduğum sorunun cevâbından çok daha fazlasını bana katan insan, Hocam, meslekteki Üstâdım. Umarım ömrümü adamayı niyetli olduğum mesleğimi ondan öğrenmek ve onun yanında icrâ etmek nasîb olur.

Aykut Purde

*

Aydın GÜLAN'dan İdare ve İdari Yargılama Hukuku derslerini almak... Kulağa hoş geliyor değil mi! İşte ben, diğer değerli sınıf arkadaşlarımla birlikte o şanslı azınlıktan biriyim.

Aydın Hoca nasıl biridir? Naziktir. Kibardır. Sakindir. Vakurdur. Öncelikle dinler. Az bulunur bir özelliği daha vardır ki; anlamaya da çalışır. Onu farklı kılan da sanırım budur.

Kendisi tam bir gurmedir... Erişilmez bir yemek kültürü vardır. Hatta derslerde sorduğu soruya doğru cevap veren arkadaşlarımız, o eşsiz lezzetleri tadabilme lütfuna ermişlerdir.

Ayrıca kendisi tam bir bilge adam portresi çiziyor. Eğer ki onunla bir şekilde zaman geçirebilmişseniz bunu hemen fark edersiniz. Mesela size hangi şehirli olduğunuzu sorar, ve verdiğiniz cevap hangi şehir, kasaba hatta köyse dahi kesin o yerle ilgili bir diyeceği vardır.

Sözün özü biz hocamızı çok sevdik. Keşke İdare Hukuku dersleri 4 yıl sürseydi

Sevgiler Kıymetli Hocam...

Kübra Kayrak

*

Yatay geçiş yapmam sebebiyle 2. sınıfta benim için her şeyin yeniden başladığı günlerdi. Yeni bir okul, yeni hocalar ve yeni arkadaşlar… Derin düşüncelerin zihin penceresinde bıraktığı buğuyla dış dünyayı algılamaya çalışıp, İdare Hukuku dersinin başlamasını bekliyordum. Az sonra Amfi 6’nın kapısından, yüzündeki tebessümle birlikte Aydın hoca girdi ve kürsüye doğru yürümeye başladı. Ancak farklı olan bir şey vardı. Aydın hoca her merdiven adımında fiziken yükselmesine rağmen, öğrencileri yani bizimle göz hizasını kaybetmiyordu. Nitekim bu farkındalıkla ders boyunca müşahede ettiğim müspet farklar, ders sonunda zihin penceresindeki buğuyu dağıtmış ve İÜHF’ye gelerek verdiğim kararın yerindeliğini bana ispat etmişti. Artık ben de kendisine muhabbet duyan binlerce öğrencisi gibi, hocanın müdavimleri listesine asil kaydımı yaptırmıştım.

Aydın Hoca içinde hayata ve hukuka dair çoğu sorunun cevabının bulunduğu bir kitap gibiydi. O derste konuştukça ben sessizce içimden takip ediyor ve devamlı istifadeye çalıyordum. Ve okul yılları bizim için bulunan en ufak bahanelerin gölgesinde, hocanın gönlü gibi daimi açık olan oda kapısını arşınlama gayretleriyle sona erdi. Ancak mezun olmamıza rağmen ne ben ne de arkadaşlarım, Aydın Hocayı hemen ilk fırsatta ziyaret etmekten usan(a)madık. Çünkü kalbimizde ona karşı temayül eden muhabbet mesafe tanımadan artarak devam ediyor, bir araya gelinen dost meclislerinde mutlaka bir kere dile geliyor, bazen de tesadüfen birbirimize bahsettiğimiz rüyalarda inkişaf buluyordu. Ve eğer bir gün bize “Aydın Gülan’dan ne öğrendiniz?” diye sorarlarsa vereceğimiz cevabı da çok iyi biliyorduk: Tevazunun ne demek olduğunu.

Dipnot: Bu satırlar övülmekten şeytandan kaçar gibi kaçan hocamızın affına sığınılarak, tek defaya mahsus olmak üzere, tarafımca hiçbir baskı altında kalınmadan kaleme alınmıştır. Vaktim olsa, kendimi daha kısa yazarak ifade etmeye çalışırdım. Vesselam...

Ömer Faruk Alimoğlu

***

Vefa ve saygılarımızla,

Derleyen: Said Doğrul

________________

Sayın hocamızın takdimimize cevaben yapılmasını gerekli gördüğü açıklama:

Görüşlerini yazan Saygıdeğer Meslektaşlarım, öncelikle değer ve önem verdiğiniz, içten geldiğine emin olduğum tespit, düşünce ve duyguları ifade ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Bu tür şereflere nail olabilen herkes gibi, mutlu oldum. “Vefa”lı meslektaşlarım olduğu için kendimi çok şanslı saydığımı bilmenizi isterim. Gösterdiğiniz sevgi ve saygıya inşallah layık olurum.

Ancak, samimiyetle yazıyorum, emin olun, bütünüyle hak ettiğimi, kesinlikle düşünmüyorum. Okuyanlar bakımından yanıltıcı olabilecek notlara açıklama getirmek zorunluluğunu hissediyordum. Yazdım da… Ancak Cemil Şirin’e okuttuğumda bu açıklamaların amacın tam tersi sonuç doğurduğunu belirtti. Dolayısıyla yazılardaki hak etmediğim övgü niteliğindeki değerlendirmelere karşı önce yaptığım tek tek açıklamaları, bence tashih etmesi bakımından önem taşımasına rağmen, amaca aykırılık oluşturma riskini dikkate alarak, çıkararak gönderiyorum. Çünkü ayrıntılı bir açıklama yazarak, fark etmeden dolaylı yönden “hayranlık” sağlamak peşinde görülmek istemem.

Bu açıklama ile amacım şudur: Biz eğer millet nezdinde bir katkıda bulunmak istiyorsak, değerlendirmelerimizi her şartta, sevdiklerimiz için bile, daha “isabetli” yapabilecek bir farkındalık düzeyinde tutmak zorundayız. Kişilere ilişkin gözlemler bunun küçük ve önemsiz bir parçası gibi görülebilir. Ama toplumların, giderek artan sahte kahramanlar, maksatlı öne çıkanlar/çıkarılanlar, zehri altın kupayla veren melek görünümlü zalimlere karşı giderek artan oranda doğru değerlendirme bakımından yol gösterici “yardım”a ihtiyacı vardır. Bir toplumun “okumuşları”nın, “aydınları”nın gerçekçi gözlemler ve değerlendirmeler yapması sanıldığından daha önemlidir. İnsanların, kurumların, işlerin yerli yerine oturmasını, sahte görüntülerin kuvvetlenmemesini sağlayabilir.

Bu yüzden “ilk elden” söylemek gerekirse, burada bahis konusu olan “ben”, kendisiyle mücadele edilen, edilmesi de gereken; insan olarak iyi ve faydalı olma, zarar verici olmaktan kaçınma, katkıda bulunma, bilgi ve kültür düzeyini arttırma gayretinde olan, ama kesinlikle “zirve”lerde dolaşmayan bir “ben”dir.

Bunca yıldır aynı bedende birlikte olduğum için sizden daha iyi tanıdığımı sandığım “ben” hakkındaki “değerlendirmeler”e hem teşekkür edeyim, hem de “vefa” gereği, “yanıltıcı” sonuçlara yol açabilecek etkilerine karşı genel bir ikazda bulunayım istedim.

Başkalarının önünü açabilir ve “zirve”lere çıkabileceklere “gayret” verebilirse, “yol kesicilere” engel olabilirse, üstelik sonrasında onlar yerine kendisi de bir engel teşkil etmezse, kalp kırmaz veya olabildiğinde az kalp kırmış olarak ve hak sahiplerinden helallik alabilerek buradaki yolculuğunu tamamlayabilirse, inşallah, “bendeniz” kubbede hoş sada bırakmış olacaktır.

Aydın Gülan

Online dergiler Online dergiler