Bir İhtimal Daha Var –Mı?

Esra Baralı tarafından yazıldı. Aktif .

 

Kadın meselesi üzerine söz söylemek kaygan bir zemin üzerinde, elinde mikrofon ile bir topluluk önünde konuşmaya kalkışmak  gibi aslına bakılırsa. Seyircilerden her an bir yumurta gelebilir korkusu da cabası üstelik. Dengeyi sağlamak güç canım hemşîre!

Denge demişken, meselenin aklımda kavramsallaşmış hali de bu sanırım: Denge.

Birden fazla şeyin bir arada bulunuşu ile ortaya çıkan bir kavram olması yönüyle, kadının varoluşunun da bir “öte” ile, yani terazinin öte tarafını işgâl eden müzekker cins ile ele alınması icab ediyor. Mâdem Havvâ’nın gelişi, Âdem’in Âdem, cennetin cennet olabilmesi için atılan ilk adım; öyleyse birinden bahis açarken, aslında satır arasında bir diğerini de hatırlatmış oluyoruz.

Bu sebepten, ele alınabilecek birçok toplumsal, siyasî, dinî ilh. yönünün yanında, kadına cinsiyetinden öte öncelikle bir ‘mahlûk’ olması cihetiyle bakılmasının karmaşık görüntüyü biraz olsun berraklaştırabileceği kanısındayım. Yoksa sahiden ‘kadın' mefhumuna güncel hayattaki hangi yönüyle bakarsak –bilhassa toplumsal ve siyasi yönü- oradan kopan bir çığlık duyuyoruz. Nitekim bu da haliyle çözümsüzlüğü getiriyor.

Birçok meselede olduğu gibi keskin ayrımlar kutuplaşmayı doğururken, kişinin bir diğerini aşağı görmesine yahut onun var olma sebebini kendi varoluşuna bağlamasına sebep oluşturuyor. (Varolmaktan kastım halkedilmiş olmak değil, esâsen birey olarak varolma durumudur.)

Kadın ve erkek bir bütünün iki kutbudur, evet; niyetim bunu inkâr değil. Ancak iki ‘ayrı’ kutbudur ve birbirini tamamlar. Hem yaradılışları itibariyle hem de hayatlarını sürdürme biçimleri itibariyle aynı olmadıklarını kabul ettikleri noktada, birbirlerine karşı üstünlük sağlama çabalarının da son bulacağını düşünüyorum. Nitekim güç denen faktörü belirleyen şartlar değişkendir: Birinin bileği kuvvetliyken, diğeri olmadık acıları omuzlayabilir. Bu böyledir.

Bugün Havva kızları üzerine söz söylemek, baltayı baştan taşa vurma ihtimalini göze almayı gerektiriyor. Buradaki asıl problemin kadına nasıl bir pencereden baktığımızla ilgili olduğu kanısındayım. Şayet kadına, "bir dünya nimeti (yasak yemiş)” yahut  “putperest bedevînin hurmadan putu” muvâzenesinden bakılırsa, gündemi işgal eden haberlerin nihâyete ermesi mümkün değil.

Diğer taraftan, kadınların maruz kaldıkları her türlü şiddet biçimine elbette karşı durmanın yanında (ki nasıl karşı duracağımız üzerinde tekrâren düşünülmeli) bu mesele üzerinden atılan çığlıkların da istenilen şeyin aksi yönünde sonuçlar doğurduğu fikrindeyim.

Faşizmin sanıldığı gibi her zaman susturmadığı, ‘konuşturarak da susturduğu’ üzerine yapılmış bir tespiti, bu mevzuda da dikkate almamız gerektiğini söylemeye çalışıyorum. Kolektif hareketler içinde bulunmaya niyetlenirken, kolektif yalanların içinde boğulmayalım.

Hak arama meselesinde terazinin öte tarafına başımızı çevirip bakma gayretini de göstermeliyiz sanırım. Zîrâ sosyal hayatta karşımıza maalesef çokca çıkan çığırtkan seslerin de kadına irtifa kaybettirdiği gerçeğini görmezlikten gelemeyiz.

Kendimce, her iki kutbun da diğer tarafın haklarına saygı göstermek ve riayet etmekten öte  ‘sahip çıkmak’ misyonunu edindiği ölçüde, terazideki dengenin kurulabileceğini ve gürültünün durulabileceğini düşünüyorum.

 

Yazar Hakkında

Esra Baralı

Esra Baralı

İlk öğrenimini Merkez Efendi Mevlevîhânesi’nden almayı taleb ettiyse de tabi ki talebi karşılanmamış, her zavallı Türk çocuğu gibi mahalle mektebine gönderilmiştir. Mektebin kapısında satılan sahlebin tadı hâlâ damağındadır. Neyse ki orayı sevmek için de kendince böyle sebepler geliştirebilmiştir. Uzun, yorucu, bir yerde kalıcı olmayı becerememiş bir okul hayatının yanında kendi hayatını yaşayabilmek için türlü arayışlar içinde olmuştur. En son  “Ud çalmayı öğreneceğim“ diyordu. Bir de uzun vakittir bir ‘uzak’ hasreti taşır içinde, yâ nasip. Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden yüksek lisansını yapabilmek niyetiyle Hâne'sine avdet eylemiştir. Çiçek açmış bahçeleri sever.

Kafa Kâğıdı:    

Online dergiler Online dergiler