Şiir Yazan Kadın, Kadın Şair veya Şairin Cinsiyeti Yok | Kübra Nur Duran

Kadın Özel Dosyası tarafından yazıldı. Aktif .

 

“berrak sulardan geçerek ben geldim buralara

o bataklık yaratığı sağdıkça sütümü

ağaçları emzirdim kesikli omzumdan

birtakım yer şekilleri

dişi olduğuma inanır gibi oldu”

            —Bataklık Kızı, Ocak 2014

 

Kadın üzerine yazıyor olmak zormuş. Bir meseleye içten bakmak, konunun kılcallarına nüfuz etmeye imkân veriyor olsa da yine tam da bu sebepten ötürü, tüm gerçekliğiyle ona temas etmeye çalışma çabası kişiyi her harf hamlesinde düşündürürmüş. Bu yüzden karşımda bir ayna var şu anda. Gülmeyin. Bu kendine karşıdan bakma çabasından çok, bakışlarından yol bulup içerlere inmeye sebep olabiliyor kimi zaman… Bekleyen dakikalar var her bir satır arasında. Çünkü insan, yazdığından çok yaşayan. İçimizde çalan müziğin ritmiyle yol alırken pek az bakıyoruz ardımız sıra ayak izlerimize. Pek az düşünüyoruz ne olduğumuz, ne olmadığımız hakkında.

Saint-Exupéry, “Ama sen insansın…” alt başlıklı ‘Kale’ kitabında böyle söz ediyordu insandan. “Ağaç hiçte önce tohum, sonra filiz sonra yaş gövde sonra kuru odun değildir. Tanımak istiyorsan bölmemelisin. Ağaç ağır ağır gökle birleşen güçtür. Sen de böylesin. Tanrı dünyaya getirir seni, sonra büyütür sonra birbiri ardından isteklerle üzüntülerle, isteklerle üzüntülerle sevinçlerle,acılarla, öfkelerle bağışlamalarla doldurur,sonrada kendine döndürür seni. Ama sen ne bu okullu ne bu koca, ne bu çocuk ne de bu ihtiyarsın. Tamamlanansın sen...

“Evet, işte tam da böyle…” deyip, altını çizdiğim cümlelerdi bunlar yıllar önce. O zamanlara denk gelir ‘insan’ı bölmeden, ruhun geçti merhaleleri birtakım fiziksel şekillerin ve özelliklerin içine koymadan ona temas etme çabam.

Şimdi önümüzde var yok bir ‘şiir yazan kadınlar’ bahsi… Bu satırları yazanın da konuya ucundan kıyısından dâhil olduğu o şey… Bu arada bir itiraf; hâl böyleyken, düşünceleri nesir olarak ortaya koymak zor oluyor benim için. Hele konu tam da ‘kadın’ iken. Çünkü mânâların içte saklı olduğunu ve onu dışarı çıkarma girişimlerimizde ondan bir şeyler eksilttiğimizi düşünürüm kimi zaman. Kim bilir belki de kesin fikirlerim, “-meli, -malı”lı yargılarım yok diye böyle...

Bir kadın olarak ‘e haliyle kendisi gibi’ yazıyor olmak mı yoksa özellikle ‘kadın kadın’ yazıyor olmak mı? Bu soru geliyor ilk anda ‘şiir yazan kadın’ imajını düşündüğümde. Bundan daha başka türlüsü de var elbet… Mesela ‘miş gibi yaparak yazmak’. Ve dahası dahası… Kaleme cinsiyet ve kimlik yüklemek konusu böyle kendi içinde oldukça giriftleşebilirken ve şiir yazan kalem epey kayganken asıl olanın ne olduğuna bakmalı diyorum kendime.

Hiçbir zaman bir şairin yazdığı an içinde bulunduğu duygu durumu ve düşüncelerinden ve hatta ona bunu sorduğunuzda dahi size cevap verirken kullandığı kelimelerin çıktığı adresten vardığı adrese ulaşırkenki kayıpsızlığından emin olamayacağız. Bunu sayısız şiir tahlili kitaplarının, o hacimli poetik metinlerin varlığının bilincinde ve bu alanda okumalar yapan biri olarak söylüyorum hem de.

Gördüğünüz dizelerde en belirgin imaj ne? Bir erkekten bunları yazmasını bekleyebilir misiniz? Kadın gibi mi, erkek gibi mi yazmış? O şair zaten kadından çok erkek gibi, ne yazmasını bekliyorsun ki? Şair mi, şaire mi? Kadından şair olur mu? Kadın neden şiir yazıyor ki, zaten onlara erkekler şiir yazmıyor mu? Çoğu zaman oldukça sıkıcı hâle gelebilen bu benzeri soru ve tartışma konularının devamı farklı örneklerle rahatlıkla getirilebilir…

Yazan olarak elimde şekillenen şiirde; okuyan olarak bu kez açıp okuduğum şiirde öncelediğim mesele ‘insana temas etmek’. Kadın şairdir, şiir yazan kadındır, şairedir… Bu tanımlamalarla ilgili tartışmalara, söylemlere sadece tebessüm edip geçiyorum. Biraz da görünenin ardına bak diyor ve kendime durma fısıldıyorum: “Tamamlanansın sen...

Kübra Nur Duran

 

Online dergiler Online dergiler