"Bir Ara Görüşelim"

Said Doğrul tarafından yazıldı. Aktif .

 

Önce safımız belli olsun:

Kaderin sosyal ağlarını örmesiyle birlikte, arkadaşlıklar da indirime girdi. Kapış kapış tüketilen fabrikasyon samimiyetler, soğuk rüzgârlarda deforme oluyor, fırtınalı zamanlarda su geçiriyor. Benlik ve kimliğini, görünürlük ile fark edilebilirliğin transparan kumaşıyla saran özne, iyelik eki hızla dikilmiş ilişkilerini, popülaritesinin gardırobuna koyuyor.  Arkadaş statüsü ucuzladıkça, kırışmış/kullanılmış irtibatları çöpe atmak da ‘bir tık kadar yakın’ hale geliyor. Daha janjanlı diğer bir nokta ise, nicelik, niteliği demode kılıyor ve bu kritere bağlı olarak vurgulanan ‘sosyalleşme’ olgusu, “kişinin kendisini gerçekleştirme aracı” maskesiyle podyuma çıkıyor.

Takkeyi düşürmeden, popüler kültüre çuvaldız batırmayı kararında bırakıyorum. Üzerine muhabbet edeceğimiz dostluk mefhumu, yukarıda çekiştirdiğimiz sıfır beden arkadaşlıklardan farklıdır. Hesabı moderniteye ödetip, asıl meseleye geçelim.

Dostluk, karşılıklı ve birbirine uygun iradî tebessümlerle kurulup, müstakiller arası müşterekliği ifade eder. Bu yönüyle, ‘ferd’ prensibini benimsemeyen aşk/sevgi kurumundan ayrılır, zira dostluk tek taraflı edimlerle inşa ve ibka edilemez. Aşkın aşırılıklarından arındırılmış olmakla birlikte, samimiyet esasına dayanan dostluk, bir fincan kahvenin hatrına da yürümez; hem külfette hem muhabbette mütekabiliyet ister.

Sözleşme hükümlerini bir kenara bırakırsak, dost, ruhun simetrisidir; bölüşseniz de eksiltmeyendir; acıyı tatlı söyleyendir: “Dostluk iki vücutta yaşayan bir ruh, iki ruhla yaşayan bir vücuttur”.

Şahsiyetiniz üzerinde paylı mülkiyet kurulmadıysa veya ruhunuz hortkuluklara bölünmediyse, düzine dolusu dosta sahip olamazsınız.

Samimiyetin de bir kotası vardır.

Çevrenizde, herkesle iyi geçinip tebessüm tüccarlığı yapan insanların genelde yalnız olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Bozukluklarla şişkin cüzdanın kemmiyet şıngırtısı, enikonu on para eder; fakat dostluk, bütün bir banknot gibidir, tek başına çoğulluğu ihtiva eder ve kolay kolay harcanmaz ve abur-cubur sebeplerle bozulmaz.

Ve kıymeti kertesinde pahalı olan dost statüsünü kazanmak için epey mesai harcamak gerekiyor: Telefon titreştiren musafaha, çerez tabağıyla ikram edilen musahebe, çaydanlıkta demlenen muaşaka...

*

İsa’dan sonra 1900’lerde Thomas Mann, tarifeye bir de yaş sınırı koymuş; “hayat çamurunun yumuşak olduğu, benlik ve sahip olma duygularının katılaşmamış bulunduğu gençlik çağı için yerindedir dostluk”.

Yani erginleştikçe yolu tek şeritli hale gelen insan, ilişkilerini de ‘sollama’ kıstasıyla ele alıyor ve haset ile kibir, nice yoldaşın yollarını ayırıyor.

Lafı gelişine vurursak; altyapıdan / gençlik yıllarından tanımadığınız biri, hepi topu 3-4 yıllık bonservisiyle hayatınızda top koşturuyor.

Sonuç itibariyle bir kalabalığın içindeyiz, devamlı eksilip eklenerek devr-i daim eden bir kalabalık. Hafızanızın saflarını biraz sıklaştırın: ‘onsuz olmaz’ dediğiniz insanların ismini bile anımsayamadığınızı, ‘öyle olmaz’ diye düşündüğünüz birçok olayın aynen ‘öyle’ olduğunu fark edersiniz.

Öyleyse dost, sohbetinden zevk aldığınız değil, suskunluğuyla dahi arkanızda duran ve arkadan konuşup geyiğine sizi meze yapmayandır. Can ciğer kuzu sarması olduğunuz kişi değil, hatırınız için çiğ tavuk ısmarlayandır.

Yıllar sonra karşılaşıldığında, “bir ara oturup bi’ kahve içelim” de(nil)meyen, ‘kaldığı yerden devam edilen’dir.

*

Mevlana, mevzuların arasına hipotenüsü çizsin, biz de “hamuş” olalım:

Mecnun değilim dost, lakin çağırırsan çöllere gelirim
Sana yalan halde gelmem, toplarım özümü yalın halde gelirim
Kapıyı çaldığımda "kim o" dersen; ben olmam kapıda, sen olur gelirim
Sen gel de yeter ki, yola yük olmam yol olur gelirim

Yazar Hakkında

Said Doğrul

Said Doğrul

İlk ve orta öğrenimini, gözünü açtığı şehirde tamamladı. Hukuk okumak üzere Bursa akvaryumundan İstanbul deryasına kulaç attı. Bir müddet tiyatro ile oyalandı, üç-beş kısa filmimsi çekti. İstanbul Üniversitesi Kamu Hukuku yüksek lisans programında temaşager, aynı kurumda Sosyoloji lisans talebesi. Sıfat değil, eylem olarak ‘yazar’lığını, editörlüğünü de yaptığı Fikir Adası e-dergisinin yanı sıra, sair süreli yayınlarda sürdürüyor. Şu an ise uzak ülkelerde, davulun sesinin geldiği yeri bulmaya çalışıyor. İleride cennetlik olmak istiyor.

 

Kafa Kâğıdı:       |  

Online dergiler Online dergiler