Yaşa(t)mak

Esra Matur tarafından yazıldı. Aktif .

 

“Beş haftadan beri bu düşünceyle yaşıyorum. Varlığı beni dehşet içinde bırakıyor, ağırlığı altında eziliyorum.” diyor, hakkında infaz kararı çıkarılmış kişi.

***

Victor Hugo’nun eserlerinde ağırlıklı olarak değindiği O’nun için özel bir konu vardır, tutuklu kişiler ve idam mahkumları. Nitekim “Sefiller” romanında bu durum Jean Valjan ile karşımıza çıkarken, hususen bu konuyu temel aldığı “Bir idam mahkumunun son günü” adlı romanında “infaz” süreci tüm detaylarıyla işlenir. Hugo bir nevi mahkum-dostu ya da “mahkumların sesi” denebilecek hümanist bir yazardır.

Yazının girişinde alıntıladığım satırlar da, bahsi geçen romanın giriş cümleleridir. Hugo, yaşadığı 19. Yüzyıl Fransa’sının acımasız gerçeği olan “Giyotin”i yazmış olduğu bu romanla eleştirir, onbinlercesinin kurbanı olduğu bu ölüm şekline karşı tepkisini ortaya koyar ve O’nunla aynı yüzyılda yaşayanlardan ziyade gelecek yüzyıllara bir mesaj iletmek istercesine romanında “infaz” kararlarının ne denli yanlış olduğunu vurgular.

Peki, Hugo’nun iletmek istediği mesaj günümüz dünyasında cevabını bulur mu?

Ya bizim infaza bakışımız nedir?

Bu konu, “Türkiye” gibi hassas konularda duygusal kararlar vermekten kaçınamayan kitlelerin yaşadığı bir coğrafyada her zaman bir sorun teşkil etmiştir. Oysa “idam kararları” yasal bir düzenlemedir ve hukukta duygusallığa yer yoktur. Demem o ki,  artık idam yasası olmayan ülkemizde halen daha “idam cezalarını geri istiyoruuuuz, Hak yerini bulsun istiyoruuuz” çığırtkanlığı yapmak yanlıştır. Ve siz bunun yanlış olduğunu ifade ettiğinizde “aynı şeyler senin kardeşine yapılsa? Ya biri, anneni böyle öldürse? O zaman da idam olmasın diyebilecek misin?” gibisinden yorumlarda bulunmak duygusallığın saçmalığa dönüştüğü seviyedir.

İnsan öldürmek suçtur, bunun için bir ceza gerekir. Ve suçu insan öldürmek olan biri için verilen ceza, yine “insan öldürmek” demek olan “idam” bir ceza türü değildir. Zira ceza, “men edici” ve mağdur olan taraf için bir nevi “kefaret” yani öç alma duygusudur. Oysa yapılan araştırmalar gösteriyor ki, idam cezası uygulamasının suç işleme oranlarını azaltma yönünde hiçbir etkisi yoktur. ABD’nin idam cezası uygulanmayan 13 eyaletiyle, geri kalan eyaletleri karşılaştırıldığında suç oranlarının farklılık göstermediği görülüyor. Yani, idamın suç işlemede caydırıcı olduğu kanısı açık ve net suya düşüyor.

Üstelik üzülerek söylemeli ve unutanlar için hatırlatmalıyım ki, mükemmel bir hukuk sisteminde yaşamıyoruz. Verilen her karar, adil ve yerinde olmuyor. Tarih, haksız yere idam hükmü yemiş ve ölümünden ancak yıllar sonra masumiyeti kanıtlanabilmiş infaz mağdurlarıyla dolu. Şimdi haksız yere hayatı alınan kimseler için gerçek manada ne yapılabilir? Hiçbirşey.

Bilindiği üzere idam cezaları özel durumlarda yerini buluyor. Uygulama ülkeden ülkeye farklılık gösterse de, çoğu yerde ileri düzeydeki suçlar için uygun görülmüş bir ceza türüdür bu. Kimi ülkelerde, uyuşturucu tacirleri dahi idama mahkum edilirken kimisinde düşünce suçluları da infaz edilebiliyor. Ama idamın hiçbir şeyi durdurmadığı, hiçbir ideolojiyi öldürmediği gerçeği hep göz ardı ediliyor. Bakınız, Deniz Gezmiş’lerin sesi hala duyuluyor, bakınız Adnan Menderes bir toplumsal figür olmuş durumda. Hala daha idamı “etkin” görenler için söylüyorum: Emin misiniz? Görmüyor musunuz?

Velhasıl kelam; ben idamı desteklemiyor ve ülkemde uygulanmasını istemiyorum.

İdama hayır, diyorum!

***

Hakkında infaz kararı verilmiş kişi, umudu bırakmıyor hiç. Hücresine duvar çatlağından sızan güneş ışıklarına ümitle bakıyor ve fısıldıyor:

“Kaçabilseydim eğer. Ahh! Nasıl da koşardım kırlara…"

Yazar Hakkında

Esra Matur

Esra Matur

1991 yılında, Üsküdar'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünü bitirdi. Dört seneyi aşkın süredir Boğaziçi Yöneticiler vakfı (BYV) üyesi olan Matur, 2010 yılı itibariyle İBB Gençlik Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu'nda Avrupa ve Ortadoğu temelli sosyo-kültürel çalışmalarına devam ediyor. 

 

 

 

Kafa Kâğıdı:       

Online dergiler Online dergiler