HER DEM YENİDEN MUTLULUK

Mutluluk?

 Ya karşımıza çıkar ya da izin verildiği müddetçe biz üretiriz bu muhteşem duyguyu. Kimseden esirgeyemeyeceğimiz gibi paylaştıkça çoğalttığımız bir duygudur. Bazen ufak bir tebessümde, bazen ufak bir latifede, bazen küçük bir çocuğun bakışında yakalarız mutluluğu.

Bir de mutluluk saçanlarımız vardır, ender de olsa beklemediğimiz anlarda karşımıza çıkarlar. Çoğunlukla mizahi yanları kuvvetlidir bu kimselerin. Onkoloji stajındayken hocamla yaklaşık 83 yaşında bir son dönem kanser hastasının ziyaretine gittiğimizde hastanın hocama “Doktor hanım, bugün beni taburcu edin yeni yıl balosu var salonda, katılmam lazım” demesi ve oturduğu yerden hocamı ve bizleri güldürmesi hiç aklımdan gitmez. Yine başka bir hocamla inme geçirmiş bir hastanın ziyaretindeyken hocamın ne oldu sana sorusuna hastanın “Ne olacak şeytan çarptı!” cevabı ve bütün öğrencileri güldürmesi aklımdan gitmez.

Hastane ortamında o kadar sıkıntının içinde de olsa espri yapıp onca insanı güldürmeleri mutluluğun hastane ortamında dahi yaşayabilen bir duygu olabildiğini bana gösterebilmişti. Mutluluk her yerdeymiş meğer, hayatın her anındaymış. Her dem yeniden mutluluk varmış kıymetini bilene.

 

 

 

 

Fatma Esra Günaydın

Paylaş


     Fatma Esra Günaydın'ın Eski Yazıları

 

TANRI SÖZÜ ÜZERİNE

Tanrı’, Eski Türkçe metinlerde teñri biçiminde geçer. Başkurt şîvesi dışında bütün Türk lehçe ve şîvelerinde kullanılan bir sözdür. İslâm öncesi Türklerde tanrı, tek yaratıcı Allah yerine, İslâm döneminde ise ilâh karşılığı olarak kullanılmıştır; put adı olarak geçmez. teñri sözü, budist dönem Uygur metinlerinde ‘efendi; kral’ anlamında sapmaya uğramışsa da bu geçici olmuştur.[I]

Eski metinlerde geçen ‘teñri, teñri-teālā; çalap (yalvarılan) tanrı; bayat(güçlü, nîmeti bol) tanrı, bayıķ (doğru sözlü), bayrı (ezelî), bayan (zengin, cömert), bayar (ulu, yüce); iti>idi (kutlu, yüce); uġan>oġan>oğan (övülen, güçlü); bengü>bengi>mengü>mengi (sonsuz, ebedî); ayzıt, yaratġan’ biçimindeki adlandırmalar tek yaratıcı tanrı’yı anlatır.

‘teñri>tanrı’ :

teñri küç birtük için’[II] (tanrı güç verdiği için)

‘üze türk teñrisi’[III] (üstte türk tanrısı)

‘üze teñri basmasar asra yir telinmeser’[IV] (üstte gök basmasa/çökmese altta yer delinmese)

‘anda kisre teñri yarlıķazu kutum bar üçün’[V] (ondan sonra tanrı bağışladığı kutlu olduğum için)

‘üze teñri erklig’[VI] (üstte tanrı güçlü)

‘kene künlerde bir kün oġuz ķaġan bir yirde teñrini çalbarġuda-irdi’[VII] (gene günlerden bir gün oğuz kağan bir yerde tanrı’ya yalvarıyordu/yalvarmakta idi)

‘kök teñri birdi tüşümde kiltürsün’[VIII] (yüce tanrı verdi düşümde güldürsün)

‘kök teñrige men ötedim’[IX] (yüce tanrı’ya ben borcumu ödedim)

‘ögmek tanrı’nundur’[X] (övgü tanrı’yadır)

‘şol tanrı āyetleridir’[XI] (şunlar tanrı āyetleridir)

‘bāri ne hācet kılavuz sözi çok

birdür allah andan artuķ tanrı yok’[XII]

(işin özü -sözü uzatmaya ne gerek var- allah birdir ve ondan başka tanrı yoktur)

tanrı emrin ķılmayalar hîç fevt

tā irişince bulara vakt-ı mevt’[XIII]

(tanrı emrini yapmayanlar ölüm vakti erişince neleri elden kaçırdıklarını anlarlar)

‘çalap’         :

çalbar-mak>yalbar-mak>yalvar-mak fiilinden türemedir. Yalvarılan tanrı anlamındadır.

‘şol tanrı çalabunuzdur anundur pādişahlık’(o tanrı çalabınızdır ve pâdişahlık onundur)

‘iy çalabumuz’[XIV] (ey çalabımız)

‘bayıķ/bayat/bayan/bayrı/bayar’    :

Zengin, cömert, güçlü, ulu, büyük; yücelik ve bolluk bildirir.

‘iy çalabumuz bayıķ biz inandıķ’, ‘bayıķ sen tevbe viricisen rahmat kılıcı’[XV]

‘umay/uġan’         :

u-mak’ fiilinden türemedir. Her şeye gücü yeten, kâdir tanrı anlamındadır.

umay teg ögüm ķatun’[XVI] (umay gibi güzel annem)

‘teñri umay ıduķ yir sub basa birti-erinç’[XVII] (tanrı umay kutsal yer su üzerine çöküverdi herhalde)

‘bengü>bengi>mengü>mengi’          :

Allah sözünün ebedî/sonsuz sıfatını karşılar.[XVIII]

bengü taş toķıtdım’[XIX] (ebedî taş yontturdum)

‘idi’     :

Kutsallık, mübāreklik bildirir.

ıduķ yer’[XX] (kutsal yer)

‘yalavaç>yalvaç’ :

‘tanrı yalavacı ardınca’ (tanrı rasûlü ardınca)

‘..tanrı daķı yalavaç...’[XXI]

uçmaķ>uçmag>uçmağ(cennet) tamu(cehennem):

uçmaġa erti’[XXII] (cennete gitti; öldü)

‘ānun içün oldı bu varlıķ ķamu

ay u yıldız yir ü gök uçmaķ tamu[XXIII]

(onun için yaratıldı bu varlıkların hepsi: ay ve yıldız, yer ve gök, cennet ve cehennem)

‘adn uçmaķları’[XXIV] (adn cennetleri)

*

Yukarıda tanrı sözünün târihî akış içerisinde, birkaç  Türkçe metinde kullanımını göstermeye çalıştık. Aslında örnek çoktur; fakat bu çalışmanın hacmini zorlamak istemedik. Ayrıca, kimi itirazcılar, bilgi eksikliği ve kimi zaman da kötü niyet gösterisi olarak bu sözün kullanımına karşı çıkar. Bu, doğru bir duruş değildir. Aynı kişilerin Farsça dinî terimlerden habersiz olarak söyledikleri bu sözler çok yanlıştır. Şöyle ki: hüdā, sâhib anlamına Farsça bir sözdür; Allah karşılığı kullanılır. Osmanlı Devleti’nde ket-hüdā (ev sâhibi) biçimi resmî bir terimdir. Yine, Arapça olan ve din anlamına gelen bir hüdā sözü daha vardır. Ayrıca, eski metinlerde Farsça olan yezdān[XXV] sözü Allah karşılığı olarak geçer. Günümüz Türkiye Türkçesinde de tanrı sözü yaygındır: ‘tanrı misāfiri; her tanrının günü; tanrı selâmlarını sunmak’ gibi.

Kimi kötü kişiler allah dememek için tanrı sözünü seçmektedir. Bu, sapkın bir yoldur. 18.Eylül.1932’den 1952 yılına kadar Türkiye’de ezan okumak, Kur’an öğrenmek, öğretmek, hacca gitmek yasaklanmıştı.[XXVI] Türkçe ama uydurma ezanda allah yerine tanrı dendiği için, halk tanrı sözünden soğumuştur. Bu türlü moral bozucu, din yıkıcı uygulamalar ve sapkın yönlendirmeler sonucu, tanrı sözünün Yunanca; uydurma; putperestlik olduğu gibi söz ve duruşlar yaygınlaşmıştır; bunlar ilmî değildir; yönü iyi belirlenmemiş haklı bir tepkinin eseridir.

Aklı başında hiçbir Müslüman allah yerine -ille de- ‘tanrı diyeceğim’ veya ‘diyeceksiniz!’ diye baskı ve dayatmada bulun(a)maz. Allah yerine veya allah dememek için tanrı demek, Müslüman işi değildir. Bunu yapanların da İslâmla ilgi ve mesâfe(sizlik)leri zâten bellidir. Allah adını -asla- bırakmadan, ilâh karşılığı olarak sözde, yazıda tanrı sözünü anmak ve kullanmakta ise, bir sakınca olmadığını bu kısa incelemede göstermeye çalıştık

En doğrusunu ise, Allah bilir.

 

Osman Kibar



[I] Saadet Çağatay, Eski Türk Lehçeleri-I, s. 66, DTCF Yay. Ankara-1976, ‘teñrim meni niçük seversiz (efendim beni ne kadar seversiniz)’

[II] Muharrem Ergin, Orhun Âbideleri, Boğaziçi Yay., Kül-tigin, doğu, 12

[III] Kül-tigin, doğu, 10

[IV] Kül-tigin, doğu, 22

[V] Kül-tigin, doğu, 28-29

[VI] Bilge kagan, kuzey, 12

[VII] Muharrem Ergin, Oğuz Kağan Destânı, Hülbe Yay. İst.-1988, s. 31

[VIII] Oğuz Kağan Destânı, s. 43

[IX] Oğuz Kağan Destânı, s. 46

[X] Muhammed bin Hamza, Kur’an Tercümesi, s. 1

[XI] Kur’an Tercümesi, s.31

[XII] Muharrem Ergin, Mevlid -vesiletü’n-necât- MEB Yay. İstanbul-1990, s. 90

[XIII] Mevlid, s. 71

[XIV] Kur’an Tercümesi, s. 15, 38, 352

[XV] Kur’an Tercümesi, s. 127, 128

[XVI] Kül-tigin, doğu, 31

[XVII] Tonyukuk II. Taş, batı, 3

[XVIII] Efe geleneğinde ‘bengi’ diye nâra atılır.

[XIX] Bilge kagan, kuzey, 15

[XX] Tonyukuk, II. Taş batı, 3

[XXI] Kur’an Tercümesi, s. 64, 149

[XXII] Kül-tigin, kuzey, 22

[XXIII] Mevlid, s. 15

[XXIV] Kur’an Tercümesi, s. 354

[XXV] ‘kur’an’da zafer vādediyor hazret-i yezdān

[XXVI] 1947 yılında Umum Matbûât Müdürü (Basın yayın genel müdürü) Vedat Nedim Tör imzasıyla yayınlanan bir genelgede ise gazete ve dergi yazılarında ‘Allah ve ahlâk’ kelimelerinin kullanılmasının yasaklandığı duyuruluyordu

 

Paylaş


     Osman Kibar’ın Eski Yazıları

TAKVİM YAPRAKLARI

Kimimize hüzün, kimimize mutluluk verir her koparıldığında.

Duygularımız değişir ama değişmeyen bir şey vardır o da ömrümüzden bir günün daha geçtiği ve bir daha geri dönmeyeceği gerçeği.

Sevabıyla, günahıyla o gün geride kalmıştır artık ve ölüme biraz daha yaklaşmışızdır.

Özünde her yaprak ahireti kazanmaya bir fırsatı barındırır içinde; kimimiz değerlendirebilir, kimimizse… Hep bir yarınımız vardır diye düşünürüz, sanki kaç yaprak daha koparabileceğimiz belliymiş gibi.

Oysa her yaprağı kopardığımızda onun aslında bizim için son yaprak olabileceğini düşünseydik, her şeye daha bir gerçekçi bakma fırsatını yakalamaz mıydık?

 Ahireti kazanmak adına yapabileceklerimiz erteleyebileceklerimizden çok daha fazla olurdu sanırım.

 Ahirete imanımızı kanıtlamak, ahiret kaygısını taşımakla mümkün değil midir?

 Öyleyse…

 Fatma Esra Günaydın

Paylaş


     Fatma Esra Günaydın'ın Eski Yazıları

SAHİP OLDUĞUNUZ TEK ŞEY ÇEKİÇSE, HER ŞEY ÇİVİ GİBİ GÖRÜNMEYE BAŞLAR

İnsanlar yaşamları boyunca, geçimlerini ve yaşamsal faaliyetlerini sürdürmek adına, çalışarak kendilerine imkân sağlamaya çalışırlar. Gelin görün ki bu imkânlar avuçlarımızı okşayıp sıcaklık verebileceği gibi aynı zamanda bir iğne edasıyla ellerimize batarak canımızı acıtabilir.

Seçimlerimizi yaparken gerek aile büyüklerimizden, gerekse yakın çevremizden birçok şey gözlemleriz. Gözlemlerimiz doğrultusunda yaptığımız hareketler sonucu hayatımızı istediğimiz düzene yavaş yavaş sokabiliriz. Ta ki bizler sahip olduğumuz şeylerle herkesi satın almaya kalkana kadar, her şey yolundadır. İnsan acizdir, Dünya'daki en ufak bir canlıdan bile daha aciz..

Bizler elimizdekilerin kıymetini zamanında bilmez ve onlar yüzünden burnu havada bir tip olursak zamanla bunların avuçlarımızdan kayacağından emin olmalıyız. 

Çabalarımızın bir sonuç verip vermemesi hep aldığımız kararların sağlamlığıyla hem de kararlarımıza ve kendimize olan sadıklığımızla alakalıdır..

Tabir-i caizse para elimizin kiridir ve biz kirle açtığımız kapılarda temiz yaşayamayız..

Karakteristik ve kalpsel özelliklerimiz bizleri kötü birer birey yaptıysa şayet, kaybedeceğimiz şeylerin listesinde en başta insanlığımız vardır.

İnsan kendini tanımalıdır, insanlık bizden ne yukarıda ne de aşağıdadır. İnsanlık tam boyumuzdadır, hizamızdadır..

Yaşadığımız sürece manevi bir şeyler katamadıysak hayatımıza insanların her şeylerini parayla satın alabileceğimizi düşünürüz.

İşte tam da burada mutsuzluk başlar. Öyle bir virüstür ki tek başına hiçbir zaman gelmez.

Elini tuttuğunuz insan sizin yanınızda paranız için duruyorsa, iş yerleriniz fabrikalarınız yanında bir dostunuz yoksa, sahip olduğunuz tek şey çekiçse, her şey çivi gibi görünmeye başlar. Gelin görün ki görünen gerçekle mutlak gerçek arasında büyük farklar vardır.

Hiçbir şeye sahip olmayan, sadece tek başına kalmışların mutluluğu para, her kapıyı açmaz.

Burçin Aktas

 

Paylaş


     Burçin Aktaş'ın Eski Yazıları

KUSURSUZ OLAN BİZDEN DEĞİLDİR

Duyduklarınıza, duymak istedikleriniz muamelesini gösterirken, doğruların yalanlarla tatmin olduğu bilincinin farkında olmadığınızı düşünüyorum.

Bu da egonuzun içinizde inancınızdan daha fazla yer kapladığının bir göstergesidir.

Açılan her kapı ardında bir kilit daha bulma düşüncesi, geçmişle gelecek arasındaki dengeyi sağlıyor olmalı ki, geçmişe açılan her kapı, geleceğe vurulan bir kilit oluyor güncenizde.

Peki neden açılan her kapı geçmişe uzanıyor?

Cevabı basit;

Zamanında saplandığınız bataklığın yerini anımsayıp, "şimdi olsa kesin diğer yoldan geçerdim"li cümleler kurmak, gelecekte  bocalayacağınız yol ayrımlarında "acaba hangisi"li cümleler kurmaktan daha basittir.

Tıpkı kendinize yaptığınız eleştiriyi hazmetmenin, başkasının size yaptığı eleştiri hazmetmekten daha basit olduğu gibi.

İnsanı yalanlar tatmin eder, kuytuya yatırırsınız tüm gerçekleri kuyunuza uzanan her ele düşman olursunuz avucunuz içinde büyüttüğünüz ben merkezli hayatınızın en büyük hatanız olduğunu fark etmeden fark edilmeyi beklersiniz.

Bence her şey kendinizi kusursuz sanmanızdan kaynaklanıyor kendinizi birde dikiz aynasından izlemelisiniz geçmişinizi izlemek mükemmeliyetçiliğinizi yıkmaya yetecektir.

Ve unutmayın ki kusursuz olan bizden değildir!

Selen Kart

Paylaş

 

Affet beni. Sana karşı bu duyguları yaşarken, aramızdaki samimiyeti hiçe saydığım için..

Sen bu satırları okurken ben, çok uzaklarda olmayacağım. Çünkü hiçbir şey, bahanem olamaz senden gitmek için. Kalbin, ilk günkü gibi durmuyor içimde. Ne yapacağına karar veremeyecek ve sürekli senin yerine koymaya çalışarak farklı kalplere koşuşturacak kadar hiperaktif duygulara sahibim sana karşı. Ne yazık ki sevgilim, yatakta durduğun gibi durmuyorsun. Uyurken bile yaramazlık yapacak kadar çocuksu duygulara sahipsin. Ve ben en çok bunu seviyorum..

Seni gördüğüm günden beri, evliyim diyorum herkese.Sıcacık ve mutlu yuvamın olduğunu,hatta öldükten sonra gömüleceğim yerin dahi evimin içinde olduğunu.. Seni güldürmek istiyorum sürekli. Fakat zorla attığın o büyük kahkahalardan değil, içten gelen küçük tebessümlerinden. Ev adresimi soranlara, gözlerini tarif ediyorum. İkametim, bakışlarındadır bilesin..

Gamzelerin diyorum, gülüşünün iki yanında meydana gelen mutluluk çukuru.. Bedenim; o çukurlara sığabilecek kadar küçük.Ve sana olan sevgim,kalbime sığmayacak kadar büyük.Paylaşalım lütfen..

Affet beni. Sana karşı bu duyguları yaşarken, yaşayamadığın aşkına saygısızlık ettiğim için.

Densizliğimi mazur gör. Sensizlikten oldu bunların hepsi. Sen gittin, hepsi geldi. Ama hiçbiri kapatmadı içimdeki yaralarını.

Ve uğraştıkça, mikrop kaptım.

Ben yalnız kalmaya, sensizken alıştım.. Alışkanlığımsın derdim ya hep sana.Yalan değildi.Sen,kazanabilmek için en çok çalıştığımsın..Kızma bana. Ve sakın yadırgama. Bunca zaman sonra yüzünü görmek, dikiş tutmayan yaraya neşter saplamak gibi.Bakışların delici ise,gözlerin en kesici alet..

Sevmiyorsan, öldür beni.Gamzelerindeki mutluluğa gömdür.. Ama lütfen, hor görme. Hayata karşı aldığım ilk olumsuz yanıtsın. Hakkında sorulanlara suskun kalacak kadar cevapsızım. Ki sen, yanıtsızlığımsın. İlk ret kararımsın. Senden sonra aldığım tekliflerde, kararsızlığımsın..

Affet beni. Sana karşı bu duyguları yaşarken, sana konuşma fırsatı vermediğim için.

Gitmen gerekiyordu. Asla sevmemen.. Çünkü biliyorum, sen de bilmiyorsun ihanet etmeyi. Bu yüzden, sevdiğinin yerine koymuyorsun beni. Haklısın sevgilim. Herkesin de söylediği gibi, birbirimize benziyoruz. İkimiz de ihanet etmiyoruz sevdiğimize. Biz, en şereflisiyiz bu Dünya’nın.

Affet beni. Sana karşı bu duyguları yaşarken,geçmişini düşüncelerimin arasında terlettiğim için..

Düşünemedim.Ve hiçbir zaman düşünmek istemedim seni,bir başkasının avuçlarında.Dudaklarının başka isimleri çağırırken yorulduğu dakikalarda,ismini dinlendirdim hep dilimin kenarında.Bu kadarını hiç düşünmedim.Başkasına ait olacağını ve onun için ölmek isteyeceğini. Seni ve sevgilini.. Aşkın bu tarafını göz önüne almadım hiç. Zira aşk buysa,düşüncesizliğimsin sen benim..

Affet beni. Sana karşı bu duyguları yaşarken, acımasız yüreğini su yüzüne çıkardığım için..

Kalbim,su yüzüne çıkan yüreğinin derinliklerine karışarak boğuldu..Hayatın zili çaldı ama sen,suni teneffüs için gelmedin bana.Yüreksizce,derinliklerine terk ettin beni.Kalpsiz yaşıyorum artık.Herkes,sana benzetiyor beni.Ve seninle kıyaslanmak,göğsüne başımı yaslamak gibi.. Anlıyorsun değil mi? Senin için kıyasıya edilen her mücadele,devrimidir yüreğimin.

Ki aşk,ihtilal ise; bağımsızlığımsın sen benim..

Yürümeyi öğrenişin, içimde kopacak kıyametin ilk alameti.

Ki sen, kopmayacak tek parçasısın içimin..

Bu yüzden,affetme beni.

Gözyaşı kurumamış bir odunum,
Cayır cayır yak beni.

Ve ben kor olayım,
sen bana kız..

 

Online dergiler Online dergiler