TERKEDİŞ KAZIĞI

Acın çöktü içime, omuzlarım kaldıramayacak kadar ağır...

Yüzüm yere düştü, yüreğim yüreğine...

Midem almıyor gidişini...

Atmak istiyorum seni içimden...

Parmağımı köküne kadar sokup kusmak istiyorum seni!

Bir yılanın kurbanına zehrini akıtış hızı kadar hızlıydı, aşkını yüreğime akıtman...

Önce sendeledim, başım döndü, gözlerim karardı, titremeye başladım ve sana âşık oldum.

Ancak acıdı, acıtıldı yüreğim tarafından...

Gidişin öyle bir çelme taktı ki yüreğime düştüm!

Kırılmadım merak etme, paramparça oldum sadece.

Duygularım 7 yaşında tecavüze uğramış kız çocuğu gibi zavallı!

Tiksinti veren bir sensizlik hâkim gözlerimde...

Avuçlarımda piç bir aşk; ortada bırakılmışlığın öfkesiyle saldırıyorum gelen geçene!

Diş biliyorum sen varken su gibi akıp giden, sen yokken ise duran zamana.

Sanki etlerim cımbızla çimdik çimdik koparılıyor bedenimden.

Unutmak istiyorum seni. S/aklı cümlelerimi görücüye çıkarıyorum.

Yalan söyleyeceğim ya; ''unuttum onu, umurumda değil'' vs. vs.

Kandırdığımı sanıyorum herkesi, oysa kanan sadece ben oluyorum.

Bana attığın terk ediş kazığına rağmen seviyorum seni ve unutamıyorum...

Aşk denilen 3 harfli muamma bu olsa gerek…

Gül Akın

Paylaş

YOLCU YOLUNDA GEREK

Önüm, arkam, sağım, solum… Yolun eşiğindeyiz hep beraber. Bu miladın arifesinde Mevlana’nın Mesnevi'sinde olduğunu tahmin ettiğim bir söz geliyor aklıma: Yola çıkan, yolun karakterini kazanır…

Girdiğim bu yolun karakterini kazanmak adına buradayım şimdi. Şüphesiz yola bakışıma hüzünlerime ve beklentilerime göre değişecek her şey, her şeyi zaman gösterecek…

Üniversite hayatımın başından beri sağlam insanlarla anlamlı, doğru ve mantıklı şeyler yapmak istedim hep; ancak uzun bir süre hep istemekle kalabildim maalesef… Hiçbir şey yapmamaktansa, iyi bir şeyler yapmaya çalışmak iyi bir şeyler yapmayı denemek çok doğru dedim bir ara kendi kendime…

Tam da pes etmenin, iyi bir şeyler yapmak isteyip de yapamamanın verdiği bezginlikle kendimden vazgeçmenin eşiğindeyken! İstediğim anlamlı şeyleri Fikir Adası ailesi ile  beraber hayata geçirebileceğimi düşündüm ve gerekli hazırlıkları yapıp bohçamı hazırlayarak yola çıktım. Üzerimdeki yükleri, içimdeki birikintileri dışa vurmaya geliyorum usul usul… Bu yolda; dediğim gibi her şey yola bakışıma hüzünlerime ve beklentilerime göre değişecek…

Bu yolda rotamı vicdanım belirleyecek… Bir şeylere inanmak istediğim için değil; gerçekten inandığım için inanacağım. Yeri gelecek ezber bozmak için uğraşacağım; yeri gelecek ezberlerim bozulacak belki de…

Anlayacağınız  üzerimdeki ölü toprağını atıp deri değiştirmek adına buradayım. Hem kendime hem de bu aileye olumlu yönde bir şeyler katabileceğim yönündeki inancım büyük. Bu yola girme düşüncesi içimde hasıl olduğunda tereddüt etmeden tanıdığım arkadaşlarımla irtibata geçip fikir alışverişinde bulunduk; beni geri çevirmedikleri için onlara müteşekkirim…

Fark ediyorum da güneş sıradan bir öğleye yükseliyor, karşı pencereden dalda gözüken elmalar sıkıntıdan kızarmaya başlamış… Hayat akmaya devam ediyor; e malum: Yolcu yolunda gerek… 

Özcan Ekinci

Paylaş

HER İNSAN BİR KİTAPTIR

Bir kalem, bir kağıt...

Üzerine yazılmış kelimeler, silinmiş cümleler... Ne anlatıyor, niye çabalıyor? Mürekkebi bulaşmış kimi harflere, okunmuyor. Hoş; okunsa da anlaşılamıyor, anlatamıyor.

Her bir kelime rastgele dizilmez o ipliğe. Zarif gerdanlara yaraşır şekilde, ustalıkla işlenmiş her bir cümleye. Yüreğinde sarıp sarmalanan o dizeler, hiç bilemediğiniz savaştan arda kalan yıkıntılar aslında. Acıyı dindiren bir merhem belki de. Yazılan o satırlar, yazılamayanların habercisi âdeta.

Kimimizi teğet geçse de kimimizi delip geçen olaylar, biriktikçe kabına sığamayan dertler ve yitip giden hayatlardır tozlu raflardaki kitaplar, mektuplar hatta notlar. Birini mabedinden çekip okumaya koyulunca, bilmediğimiz yeni bir kapıyı daha aralarız yavaşça. Düşünürüz nasıl yazılmış bunca kitap.

Bazısı gül kurusu sandıklara saklar yitirdiklerini. Her gül kokusunda, bir hasret ağrısı yakalar onu. Bazısının derdi hayatla. Hepimizi bekleyen sonu görmez olmuş gözleri. Bazısı gecelere gömer yalnızlığını. Her akşam çöktüğünde içinde bir sıkıntı peyda olur. Bazısı kaybolan parçasını ararken, yitirdiği hayatına bakıverirken bulur kendini. Kimisi seyreder bunları yazar. Kimisi de yaşar, öyle yazar.

Her insan bir kitaptır aslında.

Kimisi okunmayı, kimisi yazılmayı bekleyen bir kitap. Kapağına bakarak aldığımız kitapları başucumuzda saklayamayız. Ancak kapağını kaldırıp o kokuyu içimize çektikten, sayfalarında gezindikten, cümleleri yüreğimizle doldurduktan sonra onu başucu kitabımız yapabiliriz. 

Gördüğüm her çehre, zilyedinden izler yansıtır bana. Isıtır bazısı yüreğimi, unutmadıysa malikini... Çözülmemiş, el sürülmemiş düğümleri var çoğunun. Değil benle kendi kendine konuşamadığı belli gözlerinden. Benzeşiyor kırmızı ceketli kadınla yahut benimle.

Gözlerini kaçırıyor hemen. Biliyor ki okunur dize dize yüreği. Haklı görüyor kendini, kızmıyorum. Bomboş odalarda geziniyor çoğu zaman. Aradığın orda değil demek istiyorum, sözüm yetmiyor.

Her insan bir kitaptır aslında. Raflar tozlanmadan bir kalemin fırça hafifliğiyle onu işlemesini bekler. Ve düğümünü çözenin, yarım kalmış cümlesini okuyabilmesini ister.

 Buket Abanoz

Paylaş

ÇOCUKLUĞUMUZA VE ÇOCUĞA DUYARLI OLMAK

 

Çocukluk, yaşanılıp bitmeyen evrensel masumiyet hali. Bu kelime ne hatırlatır, nedir çocukluğu bir parçamız kılan ve ebedileştiren? Her zaman etrafta bir yerde bir çocuk olacak olması mı, Peter Pan'ın kendi varolmayan ülkesine kaçıp sonsuza kadar çocuk kalışı mı ya da ailelerin ''çocuk'' merkezli ve iktisat biliminin bulgularını hiçe sayan olağanüstü yaşam mücadeleleri mi? Aslında hepsinden bir parça ve bir de her şeyin devamıyla varlığını anlamlı kılması gibi insanoğlunun da yarınıyla, bir sonraki evresiyle bütünleşmiş olması.

 

Türkiye ve dünyada çocuğu ve çocukluğu konuşmaya hazır mıyız?  Çocuk Vakfı’ndan, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü nedeniyle çocuk ödevi duyurusu yapıldı. Çocuğa yönelik sorular çerçevesinde bireysel anlamda kendimizi ve toplumdaki durumu sorgulamalıyız.

Bu süreç çocukluğa odaklanma süreci, bugün çocuğu ve çocukluğu konuşmak için fırsat bulabilmeliyiz. 2011 yılında çocukların yararına atılan adımları gözden geçirmekle başlamak gerek.

 

Türkiye’nin ilk Çocuk Hakları Kongresi 25-27 Şubat 2011 tarihlerinde yapıldı. Kongrenin yapılış amacı ve en büyük getirisi Çocuk Hakları Strateji belgesinin ortaya çıkmış olması. 2010 yılının başından itibaren yapılan çalışmalarla çocuk ve yetişkin görüşlerinin alınmasına büyük önem ve özen gösterilerek ortaya bir yol haritası çıkarılmış oldu. Stratejide ifade edildiği şekliyle Strateji Belgesi’nin ana felsefesi, çocuk ve yetişkin bireylerin, toplumun bütün çevrelerinin ve devletin katılımı ile çocuk sorunlarının çözümüne yönelmek, olarak belirlenmiştir. Strateji metni tüm bireyleri, yerel yönetimleri, sivil toplum kuruluşlarını ve devleti sorumluluklarını yerine getirmeye davet eden bir sosyal politika belgesi formundadır. Türkiye’nin kabul ettiği, 27 Ocak 1995 tarihinde yürürlüğe giren BM Çocuk Hakları Sözleşmesi ve 18 Ocak 2001 tarihinde onaylanması uygun görülen Çocuk Haklarının Kullanılmasına Dair Avrupa Sözleşmesi, Avrupa Konseyi Çocuk Hakları Stratejisi (2009-2011), Avrupa Birliği Çocuk Hakları Programı (15 Şubat 2011), BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile dünya çocuk hareketinin çeşitli deneyimleri ve evrensel ilkeleri I. Türkiye Çocuk Hakları Stratejisi’nin gerekçesini oluşturmaktadır.

Stratejinin vizyonu belirlenirken ''Çocuk Hakları Hayalimiz'' ifadesi kullanılmış; burada, atılan somut ve gerçekçi bir adımla öngörülerin ötesinde bir ilerleme kaydetme potansiyelinin varlığı vurgulanmaktadır.

T.C. Başbakanlık Genelgesi olarak yayınlanacak I. Türkiye Çocuk Hakları Stratejisi ve Uygulama Planı 2012-2016 döneminde uygulamaya konulacak.

Strateji belgesindeki amaç ve eylemler BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ndeki ilkeler esas alınarak somutlaşacak. Yapılanma modeli olarak bakıldığında, Türkiye ile sınırlı olmayan uluslararası bir işleve sahip bir belge çıkıyor karşımıza.

 

Anayasadan başlayarak bütün yasaların çocuk haklarıyla uyumlu hale getirilmesi, kongrenin getirdiği ses ve hedeflerinin kaynağı burada. Hukukçu gözüyle bakıldığında bu noktada akla BM Çocuk Hakları Sözleşmesi geliyor. Sözleşmeyi kabul etmeyen ülke kalmadığına göre ve bu tür bir sözleşme açıkça taraf devletlere sorumluluklar yüklediğine göre dünya çocuklarının durumu bu sözleşme paralelinde bakıldığında ne durumdadır;  dünya çocuklarının sorunları azalmış mıdır, artmış mıdır?

Cevap ne yönde şekillenmiş/şekillenecek olursa olsun, ‘Çocuk Hakları kültürü’ edinilmesi ve geliştirilmesi gereken bir kavram ve bu konuda emek sarf eden birikim sahibi şahsiyetlere kulak vermeliyiz. Stratejinin gerekçesinde de bu noktaya dikkat çekilmiş: İnsan hakları temelinde evrensel çocuk hakları kültürünün tarihi gelişim sonucu ortaya çıkan ve dünyaca da kabul gören bazı sonuçları vardır. Çocuğa ait bu birikim insanlığın ortak tarihinin ürünüdür. Bu nedenle her medeniyetin BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni yorumlama ve geliştirme hakkı esastır.

Çocuk Vakfının başkanı ve dünyanın en küçük çocuğu Sayın Mustafa Ruhi Şirin'e göre umutlu olmalıyız. Geç kalınan noktalar hayati olsa da önümüzdeki zamanda çözüm üretileceğine inanmalıyız. Bugünün siyasîleri 'Çocuk Dersi'nden sınıfta kalmış olabilir ama yarının devlet yöneticileri bugün haklarını benimseyebilmiş çocuklardan çıkacaktır.

Çocuk Vakfı’nın mottosuyla; Umut var… Ve hep olacak!

 Didem Çiftçi

*25-27 Şubat 2011 tarihinde gerçekleşen I.Türkiye Çocuk Hakları Kongresi’nin 20 ciltlik yayınını www.cocukvakfi.org.tr sitesinin Kongre Yayınları bölümünde inceleyebilirsiniz.

*T.C. Başbakanlık Genelgesi olarak yayınlanacak I. Türkiye Çocuk Hakları Stratejisi ve Uygulama Planı ( 2012-2016) belgesiniwww.cocukvakfi.org.tr sitesinin I.Türkiye Çocuk Hakları Kongresi bölümünde okuyabilirsiniz.

Paylaş

 

 

 

 

 

TUNUSLU MUHAMMED BOUAZİZİ

Time dergisinin ‘yılın kişisi’ anketinde dergi editörleri bu sene ‘Protestocu’ları bu payeye layık gördü. 2011 protestocuların etkin olarak sahne aldığı bir yıl olmuştu. Dergi 2011 yılında protestocuların sıkıntılarını taleplerini dile getirmekle kalmadığını, dünyayı değiştirdiklerini ifade etti. Bu şekilde halk gücünün tanımını yeniden yaptıkları savunuldu. Buna örnek olarak Arap Baharı eylemleri, Wall Street'i işgal eylemleri ve Rusya'da geçtiğimiz günlerde düzenlenen eylemler gösterdi.

Bu örnekler içinde ise en etkileyicisi şüphesiz Arap Baharı eylemleri idi. Bu eylemlerin simge ismi ise Bouazizi idi. Tunuslu Muhammed Bouazizi, ruhsatsız sebze satış yaptığı için polisle tartışalı ve en nihayetinde kendisini yakalı bir yıl oldu geçtiğimiz günlerde. Bir şekilde yerel basında dahi ufacık bir yer ayrıldıktan sonra çok geçmeden unutulabilirdi Buazizi çoklarınca. Olaylar öngörülemez bir şekilde çığırından çıkmasa idi. Bir işportacının kendi hayatına mal olan bu aykırı eylemi koskoca bir coğrafyaya yayıldı. Adına ‘Arap Baharı’ denildi. Senelerdir bölge insanın içinde tuttuğu öfkenin, bir nevi özgürlük isteğinin fiili olarak ele geçirilmesi adına bir ateşleyici görevi gördü, Buazinin kendini yakması.

Adım adım bölgede yayıldı o işportacının yaktığı ateş. Tunus’ta ateşlenen bu isyan hareketi esas itibari ile Tahrir’de vücut buldu. Devrilen iktidarlar, hükümetler, hayatını yitiren protestocular, başarısız olan girişimler, ümitvâr olmaya sevk eden gelişmeler, kimi yerlerde ise bir iç savaşa giden olaylar. Çok şey yaşandı son bir senede ve hala da devam ediyor.
Daha önceki devrimlerden farklı birçok yönü vardı, sonuçta her devrim kendine özgü idi. Ama bu sefer sosyal medya diye bir etkende devreye girmişti öncekilerden farklı olarak. Hem örgütlenirken hem de seslerini dünyaya duyurmak için işine yaradı protestocuların.
En bayağı tabiri ile ‘Amerika’nın oyunu’ olduğu yönünde idi bazılarının iddiası, bazıları ise uzun süredir uyku da olan bir coğrafyanın kendine gelişi olarak değerlendirdi olanları. Tam olarak ne olduğunu ileride bir gün idrak ederiz elbet. Tüm yaşanacaklar olup bittikten sonra akl-ı selim ile düşünebildiğimiz bir anda. 

Alışık olunduğu üzere birçok devrim kanlı gerçekleşiyordu. Bölgede de fazlasıyla kan döküldü zaten. Dökülen kan bu işin kaçınılmaz bir şartı idi elbet, nihayetinde kök salmış diktalar yerlerinden o kadar kolay indirilemezdi. Ama kimileri canlarını ortaya koyarak bir şeyler kazanmaya çalışırken kirli pazarlıklar da gündeme geldi. Libya’da çatışmalar son sürat devam ederken kimi ülkeler muhaliflerle petrol pazarlığına girişmişti bile. Keza Suriye örneğinde orada yaşanan vahşeti görmezden gelircesine çeşitli siyasi güdülerle Ruslar açıkça destek veriyor Esad yönetimine. 

Kanla ödenirken özgürlüklerin bedeli; bir tarafta ise elde edilecek veya korunması gereken bir çıkardan ibaret olan biten... 

Buazinin hayat yolculuğu 26 sene sürdü. Bir ihtimalde hala da sürüyor olabilirdi. Veya bir başka ihtimalde ölmüş fakat hiç tanınmamış olabilirdi. Fakat enteresan bir şekilde etkileyici bir halk hareketinin önünü açtı ölümü ile...

Musa Kama

Paylaş

A’MAK-I HAYAL ÜZERİNE

Hayat, sekr anında görülen bir düş değil mi?

Bir başka 'ben' dünyasının anlatılarak, hayallerin 'ben'in ötesinde olduğunu muhteşem tasvirleriyle idrak ettiren Filipeli Ahmet Hilmi, hayaller dünyasına tırmanmamız için elini uzatıyor. Hayal sandıklarımızın aslında ulaşmak istediğimiz maddelerden müteşekkil olduğunu, kitabın her bölümde bir kez da anlatıyor.

Kitabın asli kahramanı Raci, Avrupa'nın felsefi doktrinlerinin şaşkına çevirdiği, bunalımlara sürüklediği, inançlarını sarstığı, manevi yanı eksik eğitimin tipik bir örneğidir. Dindar ve çok iyi bir annenin eğitimiyle büyütüldüğünden aldığı eğitim onda ''sökülmez bir hiss-i dini ve yıkılmaz bir düstur-ı ahlakî '' bırakmıştır. Ancak yetiştiği çevre ve arkadaşları onun ruh, kader, hiçlik, yokluk gibi metafizik meselelerle meşgul olmasına engel olamamıştır. Ve öğrendiklerinin ruhunun ihtiyaçlarına cevap veremeyen bir bilgi yığınından ibaret olduğunu fark ettiğinde, bunu şöyle dile getirmiştir:

''Ben küfür ile imandan, ikrar ile inkârdan, tasdik ile reybden mürekkep bir şey olmuştum. Kalben inkâr ettiğimi aklen tasdik eder, aklen reddettiğimi kalben kabul ederdim. Velhasıl reyb(şüphe) denilen ejderha vücudumu sarmış idi.''

İşte bu şüphe ve huzursuzluk, onu devamlı arayışlara yöneltir ve sonunda Karacaahmet Mezarlığı'ndaki yoksul kulübesinde yaşayan Aynalı Baba'yı bulur. Hikâye, Aynalı Baba'nın yol göstericiliğiyle bilinmeyen zaman ve mekânlarda, farklı kimlikler altında yapılan dokuz hayali yolculuk ve başından geçen serüvenlerle devam eder.

Bu yolculukların ardından Raci, mutlak hakikate dair edindiği bilgiler sonucu, dünyanın faniliğini fark eder; zihnini meşgul eden niçin ve nedenlerin cevabını vahdet-i vücudun sırrına ermede, dolayısıyla ilahi aşkta ve varlığın gerçek varlık karşısındaki 'hiç'liğinde bulur.

Kitabı kattığı onlarca birikimden ziyâde,bilhassa Raci'nin zihnimize çengeliyle iğnelediği bir cümle için bile birkaç kez okuyabilir, hatta başucu kitabımız dahi yapabiliriz: '' Ben bu hayatı, dünyaya niçin geldiğimizi, ne olacağımızı, bizi bu dünyaya göndereni anlamadan terk etmemeye niyet ettim.''

Raci'nin bu niyetinin, her okuyucuda tezahür etmesi dileğiyle...

Buket Abanoz

Online dergiler Online dergiler