BÖLGESİNDE LİDER ÜLKE

Güney Kıbrıs Rum Kesiminin askeri alanında, konteynırlarda bulunan mühimmatın yüksek sıcaklığa dayanamayarak infilak etmesi sonucunda, Güney Kıbrıs’ın elektrik ihtiyacını karşılayan santral devre dışı kaldı. Bölgede yaşayanlar, sürekli elektrik kesintilerine maruz kalarak yaşamlarını sürdürüyor. Avrupa Birliği içerisinde bulunan Yunanistan’a, yardım eli uzatan diğer Avrupa Birliği mensubu ülkeler, Yunanistan’ın uzantısı olan Güney Kıbrıs’a elektrik yardımı edeceklerini açıkladılar. Sonrasında ise Enerji Bakanı Taner Yıldız, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’n de bulunan elektrik santralinden Rum tarafına hat üzerinden elektrik ihraç edebileceklerini açıkladı. Ancak bu duruma Rum tarafı temkinli yaklaşıyor. Zira, gurur meselesi yapmış durumdalar. Parlemento da bu konu konuşuluyor, tartışılıyor. Hatta, papazlarından biri çıkmış Türk tarafından elektrik alınması caiz değildir diyor.

Şu an ise; Türk tarafında faaliyet gösteren AKSA Enerji, Rum tarafına hat üzerinden elektrik ihraç etmeye başladı.

Yaşanan bu gelişmeler, Yunanistan başkanlığında tüm Avrupa Birliğini rahatsız ediyor. Avrupa Birliği, Yunanistan’ı kurtarmak için planlar yapıyor, yardım ellerini uzatıyor. Son olarak Avrupa Birliği fonlarıyla ağır borç altında bulunan Yunanistan’ı kurtarma planı oldu. Yunanistan’ın Avrupa Birliği parasına erişim kolaylığı var. Bu yolla Yunanistan’ın borcunu bankalara yükleyecekler. 2013 sonuna kadar Avrupa Birliği ortak bütçesinden Yunanistan’a ayrılan 20,4 milyar avroyu erken ödeyeceklerini söyleyerek Yunanistan’ın finansman ihtiyacını hafifletmeyi hedefliyorlar. Yıllardır Avrupa Birliğinden en çok faydalanan ülke Yunanistan.

Peki sürekli olumsuz senaryolarla karşılaşılan bu durum ne zaman sona erecek?

Avrupa Birliği üyesi ülkelerin ekonomik raporlarına bakıldığında iç açıcı bir tabloyla karşılaşamıyoruz. En dik duran ülke Almanya. Yunanistan borç batağının içinde. Her gün İspanya’da kemer sıkma politikalarına karşı protesto gösterileri düzenleniyor. İrlanda ekonomik krizle boğuşuyor. İrlanda’nın bütçe açığı Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın %32’sine ulaştı. Avrupa Birliği ekonomisine yük olmaması için bu oranı %3'lere kadar çekmesi gerekiyor. İrlanda’nın uluslar arası bir yardıma muhtaç olduğu görülüyor. Bu yardımın büyüklüğü ise, 48 milyar avro olarak ölçülüyor. Ekonominin 2011 yılında %0,8 daralması öngörülüyor. İşsizlik %13,6’ya ulaşmış durumda. Öte yandan İngiltere ve Portekiz, ekonomik batakta bulunan bu ülkelere katılacak olan ülkeler arasında gösteriliyor.

Almanya başbakanı Angela Merkel, ortada zaten kurtarma paketinin olmasına rağmen, yeni bir ekonomik kurtarma paketinin hazırlanması gerektiği yönündeki açıklamasının ardından piyasayı olumsuz gördüklerini açıkça ortaya koyuyor.

Türkiye, 2011 yılının ilk çeyreğinde dünyada en büyük büyüme hızını yakalayan ülke oldu. Türkiye ekonomisi 2011 yılının ilk 3 ayında %11’lik bir büyüme yakaladı. Dünya da başka, 2 haneli büyüme oranını yakalayan ülke yok. 2010 yılına kadar ortalama büyüme hızımız %5 bu büyüme oranı bize yetmez. Her yıl 750 bin kişi istihdam nüfusuna giriyor. Bu nüfusu istihdam edebilmek için en az %7’lik büyüme rakamlarına ulaşmamız gerekiyor. Türkiye, 41 yıl sonra ilk kez bütçe fazlası verdiğini açıkladı, bütçe fazlası Ocak-Haziran döneminde 2,9 milyar lira oldu.

Ekonomi fazla mı ısınıyor?

2008 yılından beri genel bunalım içerisinde bulunan dünya, yavaş yavaş toparlanmaya başladı. Ülkemiz ithalata bağlı büyüme ile genişliyor. Bu ithalata bağlı büyüme önümüzdeki 10 yıl içerisinde sonlandırılmadığı takdirde, yeniden patlak verecek bir global kriz, ciddi zarar verir. Yakalamış olduğumuz bu rekor büyümeler yerini küçülmelere bırakır. Ancak; senaryo bu kadar kötü değil. Çünkü; ithalat kalemlerinin en büyüklerinden biri enerji. Enerji ithal eden ülke konumundayız. Geleceğe yönelik atılan adımlar arasında enerjiye ayrılan pay, enerji ithalatımızı oldukça gerilere atacak. Diğer yandan savunma sanayisine yapılan yatırımlar sonrasında, yerli uçak, yerli silah, yerli tank yapımları başladı. Bu aşama sonrasında, ithal edilen savunma sanayisine ait mühimmatlar kalemi ortadan kalkacak. İhraç kalemlerinin, komşularla sıfır sorun politikasıyla artması, dünyanın 4 bir yanına giderek, o bölgelerdeki iş adamlarını Türkiye’de yatırıma çağırmak, ülkede faaliyet gösteren iş kolları çeşitliliğinin artmasına yol açacak gelişmeler ihracat rakamlarımızı yükseltiyor. Sanayi üretim endeksine bakıldığında sürekli artan bir grafik, ekonomimizin aşırı ısındığına işaret ettiğini doğrulamıyor. İthalattaki bu artışın önü kesilecek. İthalat artışının ana nedenini yukarıda belirttik. Bu kalemleri, Türkiye üretmeye başladı. Bundan sonrası ihracat.

Çevre ülkelerimizde yaşanan gerek siyasi olaylar, gerekse ekonomik krizlerden olumsuz etkilenmeyerek ekonomik açıdan doğru yolda ilerliyoruz…

Ahmet Eren

Paylaş


     Ahmet Eren’in Eski Yazıları

    

TELEVİZYON ELEŞTİRMENİ

Televizyonda kırık dökük aşklar seyrediyoruz.

Birbirini çok seven insanlara şahit oluyor, acıyla kıvranan âşıkların hallerine üzülüp duruyoruz.

Söz veriyoruz aşklara, ihanetlerin büyüsüne kapılıp gidiyoruz.

Televizyonda bize ait olmayan bir sürü yaşamı bizimmiş gibi kabulleniyoruz.

Başkalarının acısına yanıyor, sevinciyle coşuyoruz.

Her töre cinayeti yürek acımızı depreştiriyor.

Sadece sevdiği için komik duruma düşen zavallıları kendimizle karıştırıp gülemiyoruz.

Sürekli raks edip, iyi şarkı söylemeye çalışıyormuş gibi davranıyoruz.

Telefonlara sarılıp en sevdiğimiz yarışmacının program sonunda gözyaşlarına boğulmasını engellemeye çalışıyoruz.

Acımasız jüri üyelerinin aşağıladığı her yarışmacının yerine, biz yerin dibine batıp batıp çıkıyoruz.

Hoşumuza gitmeyen her şeye “dur!” demek için daha fazla oy kullanıyoruz.

Eski Türk filmlerine kızıyor, çok sevdiğimiz Amerikan Sinemasından eskisi kadar zevk alamıyoruz.

Beklenmedik zamanda yayından kaldırılan dizilerin acısını yeni bir dizinin meftunu oluncaya kadar üzerimizden atamıyoruz.

Aslında ne olup bittiğini biz de doğru düzgün anlayamıyoruz.

Bereket her birimiz bir televizyon eleştirmenini severek takip ediyoruz.

Biz anlamasak da olup biteni, onlardan ayrıntısıyla öğreniyoruz.

Yaşam elimizden kaçıyor ama olsun, en sevdiğimiz televizyon eleştirmeni, yakında yazacaktır ‘televizyonun hayatı yendiğini.’

Benhur Harun Akgün

Paylaş

KALP

Mübarek ramazan yaklaşırken, içinden geçeceğimiz bu şerefli ayı hepimizin hayırlarla idrak edeceğini, tüm güzelliklerinden istifade etmesini dileyerek söze başlıyorum.

Bu ay öyle faziletli aydır ki, diğer on bir aydan farkını ortaya çıkarır.

Sanki sürekli takvimde yerini başka tarihlere taşıyan bu mübarek ayda, ay bir başka, güneş bir başka, en önemlisi biz bir başka oluruz.

Tabii gündüzleri içemediğimiz su, yiyemediğimiz yemeklerde bir başka.

Dünyevi kriterleri bir kenara itersek eğer 'kalbimizin de' bir başka olduğunu hemen akla getiririz.

Öyle ki, yüce Allah'ımız "her şeyi sizin için, sizi kendim için yarattım" buyurmuştur.

Bizi öyle yüceltmiştir ve farklı kılmıştır bu koskoca evrende.

Bize sonsuz nimetler ve bunlara vesileler eklemiş, ulaştırmıştır.

Biz kullarına sadece onun hoş dediklerine uymak, nahoş dediklerinden uzak durmak kalmıştır.

Bunun için ise her cana, her canana bir 'kalp' hediye eylemiştir.

Şimdi diyorsunuz kalp herkeste vardır.

Elbette var ama o somut, litrelerce kanı pompalayan, yumruğumuz büyüklüğündeki, iki yüz elli gramcık et parçası değil; ruhun en önemli parçası, olmazsa olmazıdır 'kalp'.

Nasıl ki nefes alamadan bir insan yaşamını sürdüremiyorsa, kalbi olmadan da yaşayamaz insan.

Öyle ki yine şimdiki zamanımıza baktığımızda 'kalp' denen bu olguyu birçok kişi yitirmiş durumda.

Evet, üzücü bu ama gerçeklerden kaçılmıyor.

Bir kul olduğumuza göre ne için yaratıldığımızın farkına bir daha varmak gerek; kalbi bir köşeye savurmadan.

Unutmayalım ki;

İnsan kalbi olan varlıktır.

Bizi diğer canlılardan farklı kılar.

Allah'ın yolunda, onun safında yer bulabileceğimiz bir varlıktır kalp.

Hem, Yüce Allah'ın bizlere kalbi veriş sebebi, güzelin ötesindeki güzeli de görmemizi istemesi ve öylece son nefesimizi vermemizi istemesidir.

Bu emanet kalbimizle öyle bir hayat yaşayalım ki öldüğümüzde bile kalbimiz için sevinebilsinler.

Birileri ardımızdan ağlarken, üzülürken biz gülebilelim.

Kalbimizin sermayesinden istifade edebilelim velhasıl.

Yaşıyoruz bir koşturmacayla.

Ama ölüm nerede, ne zaman, hangi durakta bizi bekler bu kesin değildir.

Yani insanın kalbinin nerde bitip, nerede yittiği belli değildir.

Baş gözümüz görmese de gönül gözümüz hep görsün inşallah diyerek kelamımı bitiriyorum.

Yüce Allah kalbimizle dünyaya güzel ameller bırakmamızı nasip etsin inşallah.

Kelimeleri kullanırken sürç-i lisan ettiysem affola değerli okurlar.

Hayırlarla kalın.

Cemile Sönmez

Paylaş

     

  KÖTÜNÜN KÖTÜSÜ, İYİNİN DE İYİSİ…!      

    Dört şey çok güzeldir değil mi…?

    Fakat;

    “Dört şey ondan çok daha güzeldir.” diye de ilâve buyrulmuş…

    İşte:

    Sırasıyla bu dört mühim husus;

    Bir:

    Erkeklerin utanması güzeldir.

    Fakat;

    Kadınların utanması..

    Ondan daha güzeldir.

    İki:

    Herkesin adil olması güzeldir.

    Fakat:

    Yöneticilerin adil olması daha güzeldir.

    Üç:

    İhtiyarın tövbesi güzeldir.

    Fakat;

    Gencin tövbesi çok daha özel ve güzeldir.

    Dört:

    Zenginin cömertliği güzeldir.

    Fakaaaaaaat:

    Fakirin cömertliği çok daha güzeldir.

    ***

    Şimdi ise;

    Sıra

    Dört kötü şeyde…

    Dört şey kötüdür:

    Fakat;

    Şu dört şey..  

    Ondan daha kötüdür.

    1. Gencin günah işlemesi kötüdür.

    Fakat:

    Yaşlının günah işlemesi daha kötüdür.

    2. Cahilin dünya işlerine dalması kötüdür.

    Fakat:

    Âlim ve bilge birinin;

    Dünya işlerine dalması…

    Çok daha kötüdür…

    3. İnsanların kulluk borcunu yerine getirmemesi ve gevşeklik yapması kötüdür.

    Fakat;

     Hocaların..

    Ve…

    ..hele hele talebelerin kullukta gevşeklik yapması…

    Çok daha kötüdür.

    Son madde:

    4. Zenginlerin kibri kötüdür.

    Fakat;

    Fakirin kibri daha kötüdür.

    Kulağa küpe bu öğütler tadına doyulmaz nasihatlerin başında gelmekte çünkü başımızın tâcı ve gönlümüzün ilâcı Peygamber efendimizin(ASM) hadis i şerifleri bunlar.

    Malumunuz kutsal kitaplardan sonra en tesirli ifadeler efendimize aittir ve tesir kimedir?

    Tabii ki:

    Bilenedir… 

Mehmet Kaplan

Paylaş


     Mehmet Kaplan’ın Eski Yazıları

Yağan yağmur, freni tutmayan kiralık arabamızı 50 km hızla gitmeye zorlasa da, Užice ve Čačak üzerinden bir şekilde Belgrad’a ulaşıyoruz. Diğer şehirlerin giydiği Anadolu markalı siluet, başkente küçük gelmiş; karşımızda tam bir Avrupa kenti var.

Muntazam sokakları ve mevzun binalarıyla muazzam bir manzaraya sahip “Београд”. Sur içi olarak tavsif edilebilir ‘stari grad’, tüm ihtişamıyla korunmuş. Alman mimarisinin hâkim olduğu geniş caddelere, Sırp liderlerinin heykelleri bekçilik ediyor. ‘Beyaz Şehir’i eski ve yeni olarak ikiye bölen, Tuna ile Sava ırmaklarının birleştiği büyüleyici alandaki çıplak adam figürü ise, heykeltıraşının üstüne başına bir şeyler yontmamasından ötürü kent merkezinden alınarak Kalemegdan’a [evet bildiğiniz kale meydanı] sürülmüş.

Küçük bir şehir turu ertesinde, Belgrad’a üç farklı ideolojinin imza attığını fark etmek mümkün: Dantel gibi işlenmiş binalarıyla monarşik yeniçağ mimarisi, Sovyet konstrüktivizminin gri mekanikliğinde blok blok döşenmiş sosyalist dönem apartmanları ve Coca-Cola sponsorluğunda kapitalizmin egemenliğini gökdelenlerden ilan etmiş Amerikan markaları…

BU ŞEHİR

Ayrılmak zordur bu şehirden. Gidebilirsin uzaklaşabilirsin ama ya bir parça bırakırsın kendinden ya da bir parça alırsın bu şehirden. Taşından mıdır toprağından mıdır bilinmez seni kendine getirir ya da kendinden götürür. Bilinmez orası…

Güzelliği şairlerin mısralarına nakış nakış işlenmiştir adeta. Şarkılarda bahsedilir, içi acıtan nağmelerle bilhassa.

Her mevsimi ayrı bir güzeldir bu şehrin. Baharda boğazın iki tarafı erguvanlarla süslenir. Taçlanır adeta rengarenk çiçeklerle. Hani zaten güzeldir de güzelliğine güzellik katar böylece. Ayrılmak sanki daha da zorlaşır baharda. Capcanlı hayatı bırakıp gitmenin üzüntüsü çöker insanın içine. Koyar içine gidenin de gitmek zorunda kalmıştır istenilerek gidilmez bu şehirden öyle.

Kış aylarında ayrı güzeldir bu şehir. Sert soğuğu yoktur. İnsanın içini titretir soğuğu ama titretip kendine getiren cinstendir bu soğuk. Bembeyaz örtüye bürünürde, gelin gibi süzülür şehrin sokaklarında kar taneleri. Terk edilmez bu şehrin güzelliği gidersen de işte sızlatır yüreği.

Sonbaharda ayrıdır yaprakların düşüşü sanki. Yıldız parkı ayrı güzel olur, Beykoz ayrı bir güzeldir bu mevsimde. Yaprakların kuruduğu zaman çıkardığı çıtır çıtır sesler bile ayrı bir makam olur bu şehrin ahenginde.

Yazları boğaz, sahiller ayrı bir aşka gelir. Cıvıl cıvıl olur her yer. Çimlerdeki yerini alır aileler. Kahkahalar sokaklarını süsler. İstiklal daha bir canlıdır artık. Turistlerde bunu bilirler ya akın akın şehre gelirler. Sultanahmet’te, Süleymaniye’de yazın coşkusuyla mıdır nedir daha bir şahlanır ezan sesleri daha yüksek bir makamla yankılanır minarelerde ‘ Allahu Ekber’ nidaları. Diriltirde bu ses gönülleri daha bir iştiyakla olur bizlerin ibadeti.

Bahanedir aslında tüm mevsimler. Bırakıp gitmek bu şehri değildir akıl karı. Her şey sanki ayrıdır da ya da anlam katar şehrin insanları. Anlam katmamakta olmaz bunca güzellikten sonra. Bu kadar çok ismi pelesenk olmuşsa dillere. Vardır bir sihri.

Herkes bilir bu şehri. Tüm dünyanın dilindedir güzelliği. Yaşayanlar bilir bu güzelliğin değerini, yaşamayanlarda öğrenir elbet bu kıymeti.

Gidilecekse bile İstanbul’dan dönüşünü düşünür zihinler, ayrılık kelimesini bu şehrin insanları atmışlardır dillerinden. Tek bir şey vardır ayrılık olmuşsa eğer, vuslattır bundan sonra yegâne beklenen…

 

Feride Özge Çaylak

Paylaş


     Feride Özge Çaylak'ın Eski Yazıları

Online dergiler Online dergiler