"Besmele her hayrın başıdır."

İnanan için her şeyin başladığı, sözün bittiği yer. Hiç farkında olmadan gün içinde onlarca, belki yüzlerce kez besmele çekiyoruz, hattâ çoğu zaman kendi adıma gün içinde Allah'ı hatırladığım yegâne anlar oluyor bu farkında olmadan çekilen besmeleler; ama kaç kere bunun ne anlama geldiğini düşünüyoruz?

Besmele, inanan için sığınılacak en güvenilir limana giden bir gemi gibi.

Düşünsenize yapayalnızsınız, belki çok büyük acılar çekiyorsunuz, bir yakınınızı kaybettiniz ya da günümüz toplumunun dejenere gençliğinin en büyük derdi olan 3 günlük "sevgiliden" ayrılma sendromu yaşıyorsunuz; belki derdinizi kimseye anlatamıyorsunuz, belki anlatıyor gönlünüzü avutamıyorsunuz.

Besmele bize Allah'ı hatırlatıyor öncelikle, ne olursa olsun yalnız olamayacağımızı anlıyoruz. O'na güveniyoruz, O'na yalvarıyoruz. Başkasının karşısında güçlü durmaya çalışırken, O'nun huzûrunda bir besmeleyle söze başlıyor ve O'na ne kadar âciz olduğumuzu, dertlerimizle O olmadan aslâ mücâdele edemeyeceğimizi anlatıyoruz. Karşılık beklemeden, sadece kul olduğumuz için her işe, her söze besmeleyle başlıyoruz; çünkü biliyoruz, Allah bize yeter, eğer O bize büyük bir dert veriyorsa şüphesiz ki daha büyük bir ferahlıkla, huzurla bizi mükâfatlandıracaktır.

Sadece bunu bilmek bile inanana büyük bir güç verir, hayatta her şeyin kötü gittiği zamanlarda besmeleyle yepyeni, tertemiz bir sayfa açarız ve besmeleyle açılan bu sayfanın sonunun hayır olacağına hiç şüphemiz olmaz.

Fikir Adası, her şeyin kötü gittiği, çok mutsuz olduğum bir zamanda besmeleyle açtığım yeni sayfam. Candostum Said daha güzel bir zamanda böyle bir teklifle gelemezdi herhâlde. Said kardeşime ve beni kabul eden diğer arkadaşlara bana böyle bir fırsatı verdikleri için müteşekkirim.

Haydi Bismillâh!

23486029346

Canımın oldukça sıkkın olduğu bir gecede, alkole değil sana ihtiyaç duyuyorum. Hiç beklemediğim bir anda geldin, hiç beklemediğim bir söz söyledin, hiç beklemediğim hayatımı yine bekler hale getirdin ve hep beklediğim gibi gittin. Bir 'iyi geceler' mesajına akla hayale sığmayan anlamlar yükleyebilirim bu dakikadan sonra. Bu dakikadan sonra, dakikaları tek tek sayarım ve sabah olmaz hiç. Bir günaydını esirgediğinden ötürü, yaşadıklarımızı yaşayacaklarınıza tercih ettiğinden ötürü, şu anda onun kollarında uyuma hayalleri kurduğunu bildiğimden ötürü, bildiklerim yüzünden kendime küfürler ettiğimden ötürü, ötürü'ler birbirini takip edeceğinden ötürü, bu gece sabah olmaz hiç ya da aslında sabah hiç olmadı...

-Gece ölmüyor.

Parmaklarım tırnaklarımı yontuyor, gözlerim terliyor, alnım ağlıyor, ağzım tavana kadar ensemde... Hayat, gözlerimin önünden film şeridi gibi geçiyor demek istediğim bir zamandayım. Ve tam bu anda, ikinizin fotoğraflarına bakıyor olmam, ölüyor olmam, olmam, olmaz...

İlk defa kendi isteğimle sigara içiyorum ve yıllar sonra ilk defa ikimizin yürüdüğü yolları tek başına yürümek istiyorum. Köşe başından sana bakmak, apartmanın kapısından bana baktığını görmek istiyorum. Odanın penceresinin altına geçip elimi uzatsam dokunabileceğim mesafe de olduğunu bilmek istiyorum. Bütün bunları istiyor olduğumu bilmeni istiyor, istiyor, istiyorum... Çok şey istediğimin farkındayım, ama annem hala mucizelere inanmam gerektiğini söylüyor. Annem pollyannacılık oynuyor ve pollyannanın aslında yalancı olduğunu bilmiyor. Ben, gülüyorum.

-İstiyor, istiyor, istiyorum...

Canımın oldukça sıkkın olduğu bir gecede, alkole değil sana ihtiyaç duyuyorum. İkimizin unuttuğu bir aşk bu aşkım. Suçlu ikimiziz, suçsuz ikimiziz, masumuz doğduğumuz gibi ve öldüğümüz gibi kirliyiz. Pişmanlıklarımın fayda etmediğini bildiğim bir noktanın, yanına bir nokta ve bir nokta daha koyduğum noktanın iki adım ötesinden, kendimi aynaya bakarak sonu belli olmayan bir kısa film gibi izliyorum. Bir cümleyim çoğu zaman ve kendimi aynaya bakmadan izleyemem, daha delirmedim. Ama delirmek üzereyim, gelmek üzeresin, sigara bitmek üzere ve görüşmek üzereyiz... Aslında bu şekilde eli kulağında olanlar, sadece bebeklerdir. Kandırmamam gerek kendimi, bebek değilim ve uykum da yok aşkım.

-Marjinal değil, bildiğin arabesk ağlıyorum. 

Arkadaş süsü veriyor hayat bunca yıl yaşadığımız şeylerin üzerine, çok çirkin oluyoruz. Bunun farkında değilsin, değiliz, değiller. Aradan aylar geçmesine rağmen birbirimize 'nasılsın' diye soramayacak kadar aciziz aşkım. Aramızda buzlar yok, aramızda duvar yok, aramızda hiç bir şey yok. Ve hataları söyleyemediğimiz için üstümüze geliyor aramızda olmayan şeyler, bunun farkında değilsin, değiliz, değiller. Ama ben biliyorum ki; her şeyin farkına varmak isteyeceğimiz bir zaman gelecek, o an bulunduğumuz yerleri terk edip, terk ettiğimiz ucube ancak bizim için saray olan yerlere geri döneceğiz. Biz aşkım, geri dönüşüm kutusunda bekleyen çöpler gibiyiz. Ben farkındayım ve sen, o'nunla bunun farkında değilsin, değilsiniz, değiller. Ama o an geldiğinde, farkına vardığında her şeyin. Yani deliller değilleri gösterirken; olumsuzum olmaya yelten. Olur mu?

-Bilmem, bilir misin?

Canımın sıkkın olduğunu bilmiyorsun, alkole değil sana ihtiyacım olduğunu bilmiyorsun, fotoğraflarımızı buruşturup ikimizi birlikte yaşlı olarak hayal ettiğimi bilmiyorsun, umursamaz tavrımın altında aslında kıskançlık yattığını bilmiyorsun, kızgınlığımın ve kırgınlığımın bir tek özre bağlı olduğunu bilmiyor, bilmiyor, bilmiyorsun... Bilmediklerini sana bu yazıyla bildirdiğim için özür dilerim. Beni umursama...

Her şey var, hiç bir şey yok aşkım. Soranlara böyle cevap vermek en güzeli bu günlerde, insanlar espri yaptığımı sanıyor. Oysaki her şey sensin ve her şey olmadığı için dünyanın hiç bir şey olduğunu anlamayacak kadar aptal insanlar...

-Bilmiyor, bilmiyor, bilmiyorsun...

Beni özlemene ihtiyacım var. 
Beni sevmene ihtiyacım var. 
Sigaram bitiyor, 
Biliyorum.
Gelmek üzeresin.
Delirmek üzereyim.

-Görüşmek 

-üzere 

-aşkım...

Ümit Rençber

Paylaş

İtiraf edelim, ‘beğen’ butonunu bile popülist bir politikanın aracı haline getirdik.

 Arkadaşınızla aranız mı kötü? 3-5 paylaşımını ‘layk’ladığınızda hiçbir sorun kalmayacaktır.

Uzun zamandır görüşemiyor musunuz? Yeni bir fotoğrafa yapılacak kelebek kanatlı bir iltifat, ilişkinizi eski seviyesine getirecektir.

Sadece Facebook için çektirilen resimler, “katılacağım” olarak işaretlenip asla gidilmeyen etkinlikler, iade-i ziyaret nevinden ‘like’ tıklamaları, sahip olunmayan sanal sıfatları sahte bir surete bantlayarak yapılan ego tatminatı…

Facebook icat oldu, mertlik bozuldu.

Fikir Akademisi

Anlamak ve anlatmak isteyen bir tefekkür topluluğu olarak;

Öteleyen, örseleyen veya ötekileştiren değil; öneren, önem veren ve önderlik eden,

Dünün temelleri üzerinde, bugünü değerlendirip yarını inşa eden,

Farklı görüşlerin gözlüklerine göz yummaksızın empatiyi esas tutarak, teşhiste kalmayıp tedavi sunan,

Üretkenlik prensibince yapıcı hareket eden ve her konuya insani perspektiften bakıp vicdani bir tavır sergileyen,

Akil adamlarla akademik düzeyde iletişim kurup, düzenlenecek konferans ve açık oturumlar ile kulübü, üyeleri için bir okul haline getirmeyi hedefleyen,

Hazır reçeteciliğin rehavetine ram etmeksizin, değişimin gelenek haline geldiği Türk Hukuk sisteminin yüzyıllara dayanan geçmişini inceleyip, geleceğini tahlil ve tayin eden,

Doktrin ve pratik arasında var olan aykırılıkları dikkate alarak, hukukî teorik temeller ile tezat teşkil eden muhakeme faaliyetlerinin mevcut hükümlere uygunluğunu tartışan,

Teorisyen ve uygulayıcı vasfı haiz kimseleri mütalaaya müdahil edip, yargısal sorunlara çare arayan,

Özgür ve özgün bir muhtevada yapılacak basım-yayım faaliyetleriyle, zihniyetlere çentik atıp zihinlere idman yaptırmayı amaçlayan,

Çeşitli etkinliklerle, üyelerinin kültürel ve sosyal gereksinimlerini karşılayan,

Mevzuata uygun çerçevede siyaset, sosyoloji, ekonomi, hukuk, uluslar arası ilişkiler ve diğer kültürel alanlar üzerine ürkmeksizin düşünce üreterek etkin ve etkili bir yapı kazanmayı gaye edinen Fikir Akademisi;

 1. Gönüllülük esaslı bir öğrenci birliği olup, tüm bölümlere hitap eden bir eksende yer alır.

2. Görev paylaşımı, ‘yetkilendirme’ ilkesine bağlı olarak gerçekleştirilir ve görevlendirme, kişilerin ilgi alanları doğrultusunda yapılır.

3. Üyelerinin yetkinliklerini artıracakları olanakları sağlamayı ve entelektüel bir düşünce platformu meydana getirmeyi esas alır.

4. Artı değerler etrafında birleşen ve bu sinerjiyi eşit olarak paylaşan öğrenci-merkezli bir yapı üzerine kuruludur.

 

5. Hiçbir etkinliğinde kesinlikle kâr amacı gütmemektedir.

 

 

 

PAYLAŞTIKLARIMIZ

Paylaşamadıklarımız paylaştıklarımızdan öyle çok ki...

Ve bunun sancısı öyle yansır ki hayatlarımıza; biz farkında bile olmayız. Mutsuzluğumuzun belki anlamsızlığa sürüklenişimizin sebebidir aslında bu paylaşımsızlık...

Bu duyguda keskin bir bencillik kokusu almamak içten değil. Bencillik  ve doğal sonucu alabildiğine mutsuzluk.

Paylaşmama nedeni nedir insanların anlamak zor. Her şey bize aitmiş hiçbir şey fani değilmiş gibi yaşamak ve bu varsayımın üzerine her şeyi alabildiğince sahiplenmek üstüne üstlük paylaşmamak! 

Aslında ne kadar da acı aslında bir fani için. Adı konmamış bir sanrı. Sanrılar üzerine hayat yaşanmaz yaşanan hayat olmaz!

Çözümse; paylaşmak... 

Nefesin yettiğince,gönlün yettiğince,gücün yettiğince..Bencilliğin o kekre tadını atabilmek damaklarımızdan.     

Sevmek belki de her şeyden önce O'nu sevebilmek, O'nun için sevebilmek. O'nunla var olduğunun ayırdında olabilmek ve aczini anlayabilmek .       

Dem bu dem diyebilmek ve hayatını imanına şahit tutabilmek dem bu dem.

 

Fatma Esra Günaydın

Paylaş


     Fatma Esra Günaydın'ın Eski Yazıları

 

"İmlâmız, lîsânımız düzelince, lîsânımız da kafamız düzelince düzelecek; çünkü o da ancak onlar kadar bozuktur fazla değil!"

Besmele diyip başladık yazmaya. Peki ne yazıyoruz biz? Nece yazıyoruz?

TDK'nın yaptığı tanıma göre lisan; duygu, düşünce ve isteklerin, bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan ögeler ve kurallardan yararlanılarak, başkalarına aktarılmasını sağlayan, çok yönlü, çok gelişmiş bir araçtır. Burada "aktarılan duygu, düşünce ve istekler" diye uzun uzun anlatılan şey aslında bizim "kültür" dediğimiz olgudan başkası değil. Kültür, "bir milletin veya bir topluluğun tarihi süreç içinde meydana getirdiği maddi ve manevi ortak değerler" olarak tanımlanmış sözlüğümüzde. Lİsan ve kültür kelimelerinin tanımlarına baktığımızda aslında nasıl da iç içe geçtiklerini görebiliyoruz. Lisan maddî ve manevi ortak değerler olan kültürün gelecek nesillere aktarılmasında şüphesiz vazgeçilmez bir rol oynuyor. Bununla birlikte kültür de lisanın oluşumunda çok önemli.

Birçokları farkında olmasa da lisan insanın kendisidir, aynasıdır, insanı insan yapandır. İnsanla ve kültürle birlikte yaşar, insan yaşayışından ve kullanıldığı toplumun kültüründen etkilenir, beslenir. Bir lisandaki en önemsiz görünen kelime bile yüzlerce binlerce yaşındadır aslında. Tek bir kelimeyi ele alıp onun kökenini inceleyerek dahi o lisanı kullanan insan topluluğunun kültürü hakkında pek çok bilgiye ulaşabiliriz. İnsanlar kelimelerine hayat verirler, onlara yükledikleri anlamlarla yaşayan birer varlık olmalarını sağlarlar. Yüzyıllarca bir lisana ve kültüre hizmet etmiş köklü bir kelime yerine yenisini getirdiğinizde çoğu zaman eğreti duracaktır; çünkü o yeni kelime o insanlarla, onların kültürleriyle yaşamamıştır, onlardan biri olamaz asla, en fazla onlara ayak uydurabilen bir yabancı olabilir. Bu yeni kelime ne eski kelimenin tanık olduğu aşkları, acıları bilir; ne de mutluluğu, neşeyi tatmıştır yüzyıllardır. O kültürle, o insanlarla hiç bir şey paylaşmamıştır. Canlıdır canlı olmasına, ona da hayat verir insanlar; ama o hep daha soğuktur, boştur. Yavandır, yabancıdır, ötekidir. 

Lisan da kültürün en önemli unsurudur. Lisanlar olmasaydı kültürler nasıl olabilirdi ki? İlk çağlarda mağara duvarlarına çizdiğimiz av merasimleri, daha sonra Mısır'da ortaya çıkan hiyeroglifler, Sümerlilerin çiviyazısı ve daha niceleri, hep bizlere dünyadaki farklı kültürleri anlatır, yetişemediklerimize yetişmemizi sağlarlar bir bakıma.

Lisan-kültür ilişkisinde lisan, farklı şekillerde zuhûr ederek tarihe ve kültürlere tanıklık etmemizi sağlarken, kültürler de lisanları etkiler, onları beslerler. 

Sevgiliye düzülen methiyeler, "Sevgili'ye" yazılan naatlar, kaybedilenin arkasından yakılan ağıtlar, büyük aşklar için yazılan mesnevîler, dörtlükler, şiirler, destanlar. Lisanımızı kullanarak ortaya koyduğumuz bu eserler zamanla kültürümüzün de vazgeçilmez bir parçası hâline gelmiş. Anadolu'da bir aşk hikâyesi geçer de hiç o âşıklar Leylâ ile Mecnûn'a, Kerem ile Aslı'ya meydan okumadan durur mu? Ya da Peygamber'e âşık bir Anadolu insanı, O'na naat yazarken Fuzûlî'nin Su Kasîdesi'ni düşünmeden edebilir mi? 

İşte bu eserlerin kültürümüze bu denli etki etmesini sağlayan, insanımızın yüreklerinde demledikleri duygularını, binlerce yıldır farklı kaynaklardan beslenerek büyüyen, güzelleşen, derinleşen lisanımızın süzgecinden geçirip kaleme almış ya da söylemiş olmalarıdır.

Kültür ile lisan, lisan ile kültür. Bunları birbirinden ayrı düşünmek mümkün değil, birini kaybeden bir süre sonra diğerini de kaybetmeye mahkûm. Bu durumda bir kültürü yok etmenin en kolay yolu nedir benim Fransız kardeşlerim? Doğru bildiniz, dillerini ellerinden almak. Dünya üzerinde birçok örneği var bunun şüphesiz; Britanya adalarını tek dil konuşmaya götüren süreç, Hindistan gibi kalabalık bir yer ve baskın bir kültürde dahi İngiliz hâkimiyetinin hâlâ hissedilmesinde dilin rolü, Avrupa Türkleri'nin dillerini unutmalarından kısa bir süre benliklerini kaybetmeleri; ama en güzel örneği şarap ve peynir diyarı Fransa'da buluyoruz. Bu pek muhterem, insan canlısı Fransız kardeşlerimin hükümetleri Afrika'yı yüzyıllarca sömürdükten sonra geçen yüzyılın ortalarını müteâkib Afrika ülkelerine özgürlüklerini veriyorlar. "Ah siz ne güzel insanlarsınız monşerler." dediğinizi duyar gibiyim. Anlaşılan hiç biriniz Beyaz Adam'ın yüzyıllara dayanan sömürgecilik tecrübelerini yeterince ciddîye almamışsınız.

Fransız kardeşlerimiz bu ülkelere özgürlüklerini verirken önlerine Afrika'da hâkim oldukları topraklarda konuşulan dillerin dağılımını gösteren bir harita alırlar. "Özgürlük" verecekleri ülkelerin sınırlarını öylesine bir ustalıkla belirlerler ki, hepsinin topraklarında en az 3 büyük Afrika dilinin ve onlarca yerele kabile dilinin konuşulmasını sağlarlar. Ne kadar düşünceliler, kültür zenginliği olsun istemişler; ama sonuçta ne olur, eski Fransız sömürgeleri özgürlüklerinin tadını çıkaramazlar, ülke içinde insanlar anlaşamaz, kargaşa ve kaos kaçınılmazdır. Anlaşmanın bir yolu olmalı, bu insanlar aynı dili konuşarak sorunlarını çözmeli! Ve bugün çoğu Afrika ülkesinin resmî dili Fransızca. Yüzlerce dil ve yüzlerce kültür bugün yaşamıyor. Yüzlerce dil ve yüzlerce kültür bugün yok olmak üzere. Teşekkürler Louis. 

Şükürler olsun ki Anadolu toprakları böyle bir sömürüye sahne olmadı ve biz dilimizi-kültürümüzü en güzel şekilde muhafaza edebildik. E madem böyle, Yahyâ Kemâl'i bu kadar sinirlendirip yukarıdaki satırları yazmaya iten ne? Ne olmuş bizim lisanımıza, nasıl bozulmuş? Biz hiç sömürülmedik ki, kim dokunabilir bizim lisanımıza? 

Üsküplü hemşehrim Yahyâ Kemâl delirmiş olmalı. Bu kadar güzel bir lisanın bu denli bozulması anca bir devrimle olur büyük usta ve sen de çok iyi bilirsin ki lisan yaşayan bir varlıktır, "Dilde devrim olmaz!". 

Gelecek ay devrim var, motorları maviliklere süreceğiz.

Online dergiler Online dergiler